-
زین نمط دارند بر خود صد نشان ** لیک کی بینند آن را طاغیان
- Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
-
خانهی آن دل که ماند بیضیا ** از شعاع آفتاب کبریا
- Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
-
تنگ و تاریک است چون جان جهود ** بینوا از ذوق سلطان ودود 3130
- Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur.
-
نی در آن دل تافت نور آفتاب ** نی گشاد عرصه و نه فتح باب
- Ne güneşin o gönüle ışığı parlar, ne o gönlün sahası genişler, ne kapısı açılır.
-
گور خوشتر از چنین دل مر ترا ** آخر از گور دل خود برتر آ
- Sana böyle bir gönülden mezar yeğdir. Gönül mezarından çık artık!
-
زندهای و زنده زاد ای شوخ و شنگ ** دم نمیگیرد ترا زین گور تنگ
- Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu?
-
یوسف وقتی و خورشید سما ** زین چه و زندان بر آ و رو نما
- Sen vaktin Yusuf’usun, gökyüzünün güneşi. Bu çölden, bu zindandan çık yüzünü göster!
-
یونست در بطن ماهی پخته شد ** مخلصش را نیست از تسبیح بد 3135
- Yunus, balık karnında pişti. Yunus Peygamber, bu belâdan ancak tespihle kurtuldu.
-
گر نبودی او مسیح بطن نون ** حبس و زندانش بدی تا یبعثون
- Balık karnında tespih etmeseydi kıyamete kadar o hapiste, o zindan da kalırdı.
-
او به تسبیح از تن ماهی بجست ** چیست تسبیح آیت روز أ لست
- Yunus, balıktan Allah’ı tespih ederek halâs oldu. Tespih nedir? Elest gününün nişanesi.
-
گر فراموشت شد آن تسبیح جان ** بشنو این تسبیحهای ماهیان
- Eğer can tespihini unutursan şu balıkların tespihini dinle.
-
هر که دید الله را اللهی است ** هر که دید آن بحر را آن ماهی است
- Allah’ı gören Allah’a mensuptur; o denizi gören, o balıktır.
-
این جهان دریاست و تن ماهی و روح ** یونس محجوب از نور صبوح 3140
- Bu cihan denizdir, ten balık, ruh da sabah nurundan mahcup Yunus.
-
گر مسبح باشد از ماهی رهید ** ور نه در وی هضم گشت و ناپدید
- Yunus Allah’a tespih ettiği için balıktan kurtuldu, yoksa hazmolur, yok olup giderdi.
-
ماهیان جان در این دریا پرند ** تو نمیبینی که کوری ای نژند
- Bu deniz, can balıklarıyla dopdoludur. Sen görmüyorsun ama etrafında uçuşup duruyorlar.
-
بر تو خود را میزنند آن ماهیان ** چشم بگشا تا ببینیشان عیان
- O balıklar, sana kendilerini çarpmaktalar. Gözünü aç da apaçık gör.
-
ماهیان را گر نمیبینی پدید ** گوش تو تسبیحشان آخر شنید
- Balıkları görmüyorsan bile bari kulağın, tespihlerini duysun.
-
صبر کردن جان تسبیحات تست ** صبر کن کان است تسبیح درست 3145
- Sabretmek, canının tespihleridir. Sabret, asıl doğru tespih odur.
-
هیچ تسبیحی ندارد آن درج ** صبر کن الصبر مفتاح الفرج
- O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, asıl doğru tespih odur. O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabret, “Sabır, sıkıntının, darlığın anahtarıdır.”
-
صبر چون پول صراط آن سو بهشت ** هست با هر خوب یک لالای زشت
- Sabır, sırat köprüsüne benzer, cennet se öbür tarafta. Her güzelin bir çirkin lalası vardır.
-
تا ز لالا میگریزی وصل نیست ** ز انکه لالا را ز شاهد فصل نیست
- Laladan çekinirsen vuslata imkân yok. Çünkü lala, gözlerden ayrılmaz.
-
تو چه دانی ذوق صبر ای شیشه دل ** خاصه صبر از بهر آن نقش چگل
- Ey azıcık bir şeyden kırılan sırça gönüllü, sen sabrın zevkini ne bilirsin? Hele o Çikil güzeline ulaşmak için çekilen sabrın lezzetini!
-
مرد را ذوق غزا و کر و فر ** مر مخنث را بود ذوقاز ذکر 3150
- Savaş zevki, kudret ve kuvvetli ere göredir, karı tabiatlı adamsa ancak zekerden zevk alır.
-
جز ذکر نه دین او و ذکر او ** سوی اسفل برد او را فکر او
- Zekerden başka ne dini vardır, ne zikri; o düşünce, o adamı ta aşağılık yere kadar çekip götürür.
-
گر بر آید بر فلک از وی مترس ** کاو بعشق سفل آموزید درس
- Gökyüzüne bile çıksa korkma ondan. Çünkü o, ancak aşağılık aşkıyla ders öğrenmiştir.