-
چون ملایک گو که لا علم لنا ** یا الهی غیر ما علمتنا 3175
- Melekler gibi “Allah’ım, bizim bilgimiz, ancak senin bildirdiğin bilgidir, başka bir şey bilmiyoruz” de!
-
قصهی اعرابی و ریگ در جوال کردن و ملامت کردن آن فیلسوف او را
- Bedevinin çuvala kum doldurması ve filozofun onu kınaması
-
یک عرابی بار کرده اشتری ** دو جوال زفت از دانه پری
- Bir bedevi, devesine iki dolu çuval yüklemiş, birisi onu lâfa tuttu.
-
او نشسته بر سر هر دو جوال ** یک حدیث انداز کرد او را سؤال
- Vatanından sorup konuşturdu ve o suallerle bir hayli inciler deldi.
-
از وطن پرسید و آوردش به گفت ** و اندر آن پرسش بسی درها بسفت
- EKSIK
-
بعد از آن گفتش که این هر دو جوال ** چیست آگنده بگو مصدوق حال
- Sonra dedi ki: “O iki çuvalda ne dolu? Doğruca söyle!”
-
گفت اندر یک جوالم گندم است ** در دگر ریگی نه قوت مردم است 3180
- Bedevi “ Bir tanesinde buğday var. Öbürü kum, yiyecek bir şey değil! ” dedi.
-
گفت تو چون بار کردی این رمال ** گفت تا تنها نماند آن جوال
- Adam “Neden bu kumu doldurdun” diye sordu. Bedevi cevap verdi: “O çuval boş kalmasın diye”.
-
گفت نیم گندم آن تنگ را ** در دگر ریز از پی فرهنگ را
- Adam; “Akıllılık edip buğdayın yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koy.
-
تا سبک گردد جوال و هم شتر ** گفت شاباش ای حکیم اهل و حر
- Bu suretle hem çuvallar hafifler, hem devenin yükü “ dedi. Bedevi bu fikri pek beğenip “ Ey akıllı ve hür hakîm,
-
این چنین فکر دقیق و رای خوب ** تو چنین عریان پیاده در لغوب
- Böyle bir ince fikir, böyle bir güzel rey sahibi olduğun halde neden böyle çırçıplaksın, yaya yürüyor, yoruluyorsun?”
-
رحمتش آمد بر حکیم و عزم کرد ** کش بر اشتر بر نشاند نیک مرد 3185
- Dedi. O iyi kalpli bedevi, hakîme acıdı, onu deveye bindirmek istedi. Tekrar
-
باز گفتش ای حکیم خوش سخن ** شمهای از حال خود هم شرح کن
- “Ey güzel sözlü hakîm, birazcık halinden bahset.
-
این چنین عقل و کفایت که تراست ** تو وزیری یا شهی بر گوی راست
- Böyle bir akılla, böyle bir kifayetle sen ya vezirsin, ya padişah. Doğru söyle!” dedi.
-
گفت این هر دو نیم از عامهام ** بنگر اندر حال و اندر جامهام
- Hakîm dedi ki: “İkisi de değilim, halktan bir adamım. Halime, elbiseme baksana!”
-
گفت اشتر چند داری چند گاو ** گفت نه این و نه آن ما را مکاو
- Bedevi “Kaç deven, kaç öküzün var?” diye sordu. Hakîm cevap verdi: “Uzun etme. Ne ona malikim, ne buna!”
-
گفت رختت چیست باری در دکان ** گفت ما را کو دکان و کو مکان 3190
- Bedevi, “Peki, bari dükkânındaki mal ne, onu söyle!” dedi. Hakîm dedi ki “Benim dükkânım nerede, yerim yurdum nerede?
-
گفت پس از نقد پرسم نقد چند ** که تویی تنها رو و محبوب پند
- Bedevi, öyleyse paranı sorayım: sen yapayalnız gidiyorsun, hoş nasihatlerde bulunuyorsun, ne kadar paran var?
-
کیمیای مس عالم با تو است ** عقل و دانش را گهر تو بر تو است
- Âlemdeki bakırları altın yapacak kimya senin elinde, akıl ve bilgi incilerin tümen, tümen dedi!” dedi.
-
گفت و الله نیست یا وجه العرب ** در همه ملکم وجوه قوت شب
- Hakîm, “Ey Arabın iftiharı, vallahi para şöyle dursun, bir gecelik yiyecek alacak mangırım bile yok.
-
پا برهنه تن برهنه میدوم ** هر که نانی میدهد آن جا روم
- Yalınayak, başıkabak koşup duruyorum. Kim, bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum.
-
مر مرا زین حکمت و فضل و هنر ** نیست حاصل جز خیال و درد سر 3195
- Bu kadar hikmet, fazilet ve hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim” deyince;
-
پس عرب گفتش که شو دور از برم ** تا نبارد شومی تو بر سرم
- Arap dedi ki : “ Yürü, yanımdan uzaklaş, senin nuhusetin benim başıma da çökmesin.
-
دور بر آن حکمت شومت ز من ** نطق تو شرم است بر اهل زمن
- O şom hikmetini benden uzaklaştır. Sözün, zamane halkına şom.
-
یا تو آن سو رو من این سو میدوم ** ور ترا ره پیش من واپس روم
- Ya sen o yana git, ben bu yana gideyim. Yahut sen önden yürü, ben arkadan yürüyeyim.
-
یک جوالم گندم و دیگر ز ریگ ** به بود زین حیلههای مردهریگ
- Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması, senin hikmetinden daha iyi be hayırsız!