-
چون نداری فطنت و نور هدی ** بهر کوران روی را میزن جلا
- Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun, körler için yüzünü cilâla, süsle dur.
-
پیش بینایان حدث در روی مال ** ناز میکن با چنین گندیده حال
- Gözlülerin huzurunda da yüzüne pislik sür; sonra da bu kokmuş halinle nazlan!
-
شیخ سوزن زود در دریا فگند ** خواست سوزن را به آواز بلند 3225
- Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi.
-
صد هزاران ماهی اللهیی ** سوزن زر در لب هر ماهیی
- Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
-
سر بر آوردند از دریای حق ** که بگیر ای شیخ سوزنهای حق
- Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
-
رو بدو کرد و بگفتش ای امیر ** ملک دل به یا چنان ملک حقیر
- İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
-
این نشان ظاهر است این هیچ نیست ** تا بباطن در روی بینی تو بیست
- Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
-
سوی شهر از باغ شاخی آورند ** باغ و بستان را کجا آن جا برند 3230
- Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler?
-
خاصه باغی کاین فلک یک برگ اوست ** بلکه این مغز است وین عالم چو پوست
- Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
-
بر نمیداری سوی آن باغ گام ** بوی افزون جوی و کن دفع زکام
- Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!
-
تا که آن بو جاذب جانت شود ** تا که آن بو نور چشمانت شود
- Bu suretle o koku, canını çeksin de gözlerinin nuru olsun.
-
گفت یوسف ابن یعقوب نبی ** بهر بو ألقوا علی وجه أبی
- Yakup Peygamberin oğlu Yusuf, bu koku hakkında “ Gömleğimi alın, götürüp babamın yüzüne koyun” dedi.
-
بهر این بو گفت احمد در عظات ** دایما قرة عینی فی الصلاة 3235
- Ahmet, bu koku için vaizlerinde daima “ Gözüm namazda ışıklanır” buyurdu.
-
پنج حس با همدگر پیوستهاند ** ز انکه این هر پنج از اصلی رستهاند
- Beş duyguda birbirleriyle birleşmiştir. Çünkü beşi de bir asıldan meydana gelmedir.
-
قوت یک قوت باقی شود ** ما بقی را هر یکی ساقی شود
- Bu beş duygudan biri kuvvetlense öbürleri de kuvvetlenir; birisi her birisine sâki olur.
-
دیدن دیده فزاید عشق را ** عشق در دیده فزاید صدق را
- Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.
-
صدق بیداری هر حس میشود ** حسها را ذوق مونس میشود
- Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.
-
آغاز منور شدن عارف به نور غیب بین
- Ârifin gaybı gören nurla nurlanması
-
چون یکی حس در روش بگشاد بند ** ما بقی حسها همه مبدل شوند 3240
- Sülûkta bir duygu, bağını çözdü mü öbür duyguların hepsi birden değişir.
-
چون یکی حس غیر محسوسات دید ** گشت غیبی بر همه حسها پدید
- Bir duygu, zahiri duygularla idrak edilemeyecek şeyleri duydu, gördü mü, gayba ait şeyler bütün duygulara aşikâr olur.
-
چون ز جو جست از گله یک گوسفند ** پس پیاپی جمله ز آن سو بر جهند
- Sürüden bir koyun yürüyüp dereyi atlayınca öbür koyunlar da birer, birer o tarafa atlarlar.
-
گوسفندان حواست را بران ** در چرا از أخرج المرعی چران
- Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat.
-
تا در آن جا سنبل و نسرین چرند ** تا به گلزار حقایق ره برند
- Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler, hakikat bahçelerine yol bulsunlar.
-
هر حست پیغمبر حسها شود ** تا یکایک سوی آن جنت رود 3245
- Öbür duyguların hepsi birer, birer o cennete ulaşsın diye her duygun, duygulara peygamberlik eder.
-
حسها با حس تو گویند راز ** بیزبان و بیحقیقت بیمجاز
- Duygular, senin duyguna dilsiz, dudaksız, hatta hakikatten de öte, mecazdan da öte sırlar söyler.
-
کاین حقیقت قابل تاویلهاست ** وین توهم مایهی تخییلهاست
- Çünkü bu hakikat dediğin türlü, türlü tevil edilebilir. Bu vehimlenme de hayaller doğurur durur.