-
آن یکی گفتش ادب را هوش دار ** خرد نبود این چنین ظن بر کبار 3305
- Başka biri de ona dedi ki “Edebe riayet et. Büyükler hakkında böyle zanda bulunmak yaraşmaz.
-
دور از او و دور از آن اوصاف او ** که ز سیلی تیره گردد صاف او
- Onun sâf seli, bulanıversin, bu ondan ve onun sıfatlarından ne kadar uzak!
-
این چنین بهتان منه بر اهل حق ** این خیال تست بر گردان ورق
- Hak ehline böyle bühtanlarda bulunma. Bu, senin hayalinden ibaret, çevir yaprağı!
-
این نباشد ور بود ای مرغ خاک ** بحر قلزم را ز مرداری چه باک
- Böyle bir şey olmaz ya, şayet olsa bile ey toprakta uçan kuş, bahrimuhite pislikten ne zarar!
-
نیست دون القلتین و حوض خرد ** کی تواند قطرهایش از کار برد
- O, iki testiden az, yahut küçük bir havuz değil ki, bir katracık pislik onu nasıl bulandırır, nasıl kirletir.?
-
آتش ابراهیم را نبود زیان ** هر که نمرودی است گو میترس از آن 3310
- Ateş, İbrahim’e bir ziyan veremedi. Kim Nemrutsa sen ona de: Kork ateşten!
-
نفس نمرود است و عقل و جان خلیل ** روح در عین است و نفس اندر دلیل
- Nefis Nemrut’tur, akılla can da Halil. Ruh, işin tam içindedir. Kılavuza ihtiyaç yok, kılavuza muhtaç olan nefistir.
-
این دلیل راه رهرو را بود ** کاو به هر دم در بیابان گم شود
- Kılavuz yolcuya, çöllerde her an kaybolana lâzımdır.
-
واصلان را نیست جز چشم و چراغ ** از دلیل و راهشان باشد فراغ
- Menzile ulaşanlara gözden, ışıktan başka bir şey lâzım değil. Onlar kılavuzdan da kurtulmuşlardır, çölden de.
-
گر دلیلی گفت آن مرد وصال ** گفت بهر فهم اصحاب جدال
- Eğer o vuslat eri bir delil getirirse henüz mücadele içinde bocalayanlar anlasınlar diye getirir.
-
بهر طفل نو پدر تیتی کند ** گر چه عقلش هندسهی گیتی کند 3315
- Baba, küçük çocuğuna onun dilince “Ti, ti” der, aklı, âlemi ölçüp biçse bile!
-
کم نگردد فضل استاد از علو ** گر الف چیزی ندارد گوید او
- Üstat “ Elifte bir şey yok” dese fazileti eksilmez, yücelikten düşmez.
-
از پی تعلیم آن بسته دهن ** از زبان خود برون باید شدن
- Henüz söz bilmez cahile bir şeyler öğretmek için kendi dilini terk etmek,
-
در زبان او بباید آمدن ** تا بیاموزد ز تو او علم و فن
- Onun dilince konuşmak gerek. Ancak bu suretle senden bir bilgi, bir fen öğrenebilir.
-
پس همه خلقان چو طفلان ویاند ** لازم است این پیر را در وقت پند
- Bütün halk da şeyhin çocukları mesabesindedir. Nasihat verdiği zaman pîre, onların seviyesine inmek lâzım”
-
کفر را حد است و اندازه بدان ** شیخ و نور شیخ را نبود کران 3320
- Küfrün de bir haddi, hududu var. Fakat şeyhe ve şeyhin nuruna bir kenar, bir had yok!
-
پیش بیحد هر چه محدود است لاست ** کل شیء غیر وجه الله فناست
- Haddi hududu olmayanın yanında mahdut olan şey, yok demektir. Allah’tan başka her şey fanidir.
-
کفر و ایمان نیست آن جایی که اوست ** انکه او مغز است و این دو رنگ و پوست
- Onun bulunduğu yerde ne küfür var, ne iman. Çünkü o içtir, küfürle imansa deri.
-
این فناها پردهی آن وجه گشت ** چون چراغ خفیه اندر زیر طشت
- Bu yokluklar, yüze perdedir. O, leğen altında gizli ışığa benzer.
-
پس سر این تن حجاب آن سر است ** پیش آن سر این سر تن کافر است
- Hulâsa bu ten başı, o başa perdedir. O başın önünde bu ten başı kesilmiş gibidir, bir şeye yaramaz.
-
کیست کافر غافل از ایمان شیخ ** چیست مرده بیخبر از جان شیخ 3325
- Kâfir kimdir? Şeyhin imanından gafil olan. Ölü kimdir? Şeyhin canından haberdar olmayan!
-
جان نباشد جز خبر در آزمون ** هر که را افزون خبر جانش فزون
- Can, tecrübelerle sabittir ki haberdar olmaktan ibarettir. Kim, daha fazla haberdarsa daha ziyade canlıdır.
-
جان ما از جان حیوان بیشتر ** از چه ز آن رو که فزون دارد خبر
- Canımız hayvan canından daha üstündür, neden? Çünkü daha fazla biliyoruz.
-
پس فزون از جان ما جان ملک ** کاو منزه شد ز حس مشترک
- Meleklerin canı da bizim canımızdan üstün. Çünkü onlarda Hissi Müşterek yoktur.
-
و ز ملک جان خداوندان دل ** باشد افزون تو تحیر را بهل
- Ehil olanların canlarıysa meleklerin canlarından üstündür, şaşkınlığı bırak!