-
چون شعیب این نکتهها با او بگفت ** ز آن دم جان در دل او گل شکفت
- Şuayb ona bu nükteleri söyleyince Şuayb’ın nefesleri yüzünden adamın gönlünde güller açıldı.
-
جان او بشنید وحی آسمان ** گفت اگر بگرفت ما را کو نشان
- Canı, gökyüzünden gelen vahiy sesini duydu. Dedi ki. “ Eğer bizi cezalandırdıysa nişanesi nerede?”
-
گفت یا رب دفع من میگوید او ** آن گرفتن را نشان میجوید او 3390
- Şuayb “Yarabbi, beni kabul etmiyor. Bu muhazeye, bu cezaya nişane aramakta” dedi.
-
گفت ستارم نگویم رازهاش ** جز یکی رمز از برای ابتلاش
- Allah “Ben ayıpları örtücüyüm, sırlarını söylemem. Ancak iptilâsına dair şu tek remzi söyleyeyim:
-
یک نشان آن که میگیرم و را ** آن که طاعت دارد از صوم و دعا
- Onu cezalandırdığımın bir nişanesi şu: Oruç tutmak da dua etmekte.
-
و ز نماز و از زکات و غیر آن ** لیک یک ذره ندارد ذوق جان
- Namaz kılmakta, zekât vermekte, başka ibadetlerde bulunmakta. Fakat ruhu bir zerre bile zevk duymuyor.
-
میکند طاعات و افعال سنی ** لیک یک ذره ندارد چاشنی
- Ne güzel ibadetler ediyor, ne hoş işlerde bulunuyor. Fakat bir parçacık bile tat yok.
-
طاعتش نغز است و معنی نغز نی ** جوزها بسیار و در وی مغز نی 3395
- İbadeti kışırdan ibaret, iç, yok. Cevizler çok ama içleri boş!
-
ذوق باید تا دهد طاعات بر ** مغز باید تا دهد دانه شجر
- İbadetlerin netice vermesi için zevk gerek, tohumun ağaç olması için iç gerek!
-
دانهی بیمغز کی گردد نهال ** صورت بیجان نباشد جز خیال
- İçsiz tohum, fidan olur mu? Cansız surette hayalden başka bir şey değil.
-
بقیهی قصهی طعنه زدن آن مرد بیگانه در شیخ
- O hale âşina olamayan müridin şeyhi kınaması hikâyesinin sonu
-
آن خبیث از شیخ میلایید ژاژ ** کژنگر باشد همیشه عقل کاژ
- O habis, şeyh hakkında hezeyanlarda bulunmaktaydı. Eğri bakan kişinin gözü daima eğri ve aykırı görür.
-
که منش دیدم میان مجلسی ** او ز تقوی عاری است و مفلسی
- “Ben, onu bir mecliste gördüm, takvası yok, bir müflisten ibaret.
-
ور که باور نیستت خیز امشبان ** تا ببینی فسق شیخت را عیان 3400
- İnanmıyorsan bu gece kalk da şeyhinin fıskını apaçık gör” dedi.
-
شب ببردش بر سر یک روزنی ** گفت بنگر فسق و عشرت کردنی
- Geceleyin o adamı bir pencere başına götürdü, dedi ki: “Fasikliğe bak, işreti gör”
-
بنگر آن سالوس روز و فسق شب ** روز همچون مصطفی شب بو لهب
- Gündüzün riyasiyle gecenin fıskını seyret. Gündüz Mustafa gibi, gece Ebuleheb gibi!
-
روز عبد الله او را گشته نام ** شب نعوذ بالله و در دست جام
- Gündüz adı Abdullah, gece elinde kadeh, nezübillâh!”
-
دید شیشه در کف آن پیر پر ** گفت شیخا مر ترا هم هست غر
- Pîrin elinde dolu bir kadeh vardı. Mürit bunu görünce “ Şeyhim, sen de mi aldatıcısın?
-
تو نمیگفتی که در جام شراب ** دیو میمیزد شتابان ناشتاب 3405
- Sen, “Şeytan, şarap kadehine hemencecik işeyiverir” demez miydin?” dedi.
-
گفت جامم را چنان پر کردهاند ** کاندر او اندر نگنجد یک سپند
- Şeyh dedi ki: “Benim kadehimi öyle doldurdular ki içine tek bir üzerlik tohumu bile sığmaz.
-
بنگر اینجا هیچ گنجد ذرهای ** این سخن را کژ شنیده غرهای
- Bir bak hele, Buraya bir zerre bile sığar mı? Sen sözü yanlış anlamışsın, aldanmışsın.
-
جام ظاهر خمر ظاهر نیست این ** دور دار این را ز شیخ غیب بین
- Bu zâhiri şarap, zâhiri kadeh değil ki. Onu, gaybı bilen şeyhten uzak bil.
-
جام می هستی شیخ است ای فلیو ** کاندر او اندر نگنجد بول دیو
- Be ahmak, şarap kadehi, şeyhin varlığıdır. Oraya Şeytan’ın sidiğine asla yol yok!
-
پر و مالامال از نور حق است ** جام تن بشکست نور مطلق است 3410
- O varlık, Allah nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır.
-
نور خورشید ار بیفتد بر حدث ** او همان نور است نپذیرد خبث
- Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez ya, yine aynı nurdur”
-
شیخ گفت این خود نه جام است و نه می ** هین به زیر آن منکرا بنگر به وی
- Şeyh bu sözleri söyledikten sonra “Bu, ne kadehtir, nasıl şarap, bir gel de bak be hey münkir” dedi.