-
شیخ رو آورد سوی آن فقیر ** که ز هر حالی که هست اوساط گیر
- Şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “Ne halin olursa olsan, o halde itidali koru.
-
در خبر خیر الأمور أوساطها ** نافع آمد ز اعتدال أخلاطها
- “İşlerin hayırlısı orta hallisidir” diye haberde bile var. Vücuttaki Ahlât itidal yüzünden faydalı.
-
گر یکی خلطی فزون شد از عرض ** در تن مردم پدید آید مرض
- Bunların biri herhangi bir ârızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık meydana gelir.
-
بر قرین خویش مفزا در صفت ** کان فراق آرد یقین در عاقبت
- Yoldaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu, nihayet ayrılığa sebep olur.
-
نطق موسی بد بر اندازه و لیک ** هم فزون آمد ز گفت یار نیک 3515
- Musa’nın sözü, kendince haddindeydi ama o iyi dosta fazla geldi.
-
آن فزونی با خضر آمد شقاق ** گفت رو تو مکثری هذا فراق
- O fazlalık da Hızır’la arasının açılmasına sebep oldu. Musa’ya “Haydi, git... Sen çok söylüyorsun... Gayri ayrılık geldi, çattı!
-
موسیا بسیار گویی دور شو ** ور نه با من گنگ باش و کور شو
- Musa, sen ne fazla konuşuyorsun, git, uzaklaş... Yahut da benimle olunca kör dilsiz kesil.
-
ور نرفتی وز ستیزه شستهای ** تو به معنی رفتهای بگسستهای
- Yok... Eğer gitmez, inadına oturursan hakikatte de bence gitmiş, benden ayrılmış sayılırsın” dedi.
-
چون حدث کردی تو ناگه در نماز ** گویدت سوی طهارت رو به تاز
- Meselâ namazda ansızın yellensen, biriside sana git yeniden aptes al dese,
-
ور نرفتی خشک جنبان میشوی ** خود نمازت رفت بنشین ای غوی 3520
- Gitmez, orada kakılır kalır namaz kılmaya devam edersen istediğin kadar eğil bükül, yat kalk.. be şaşkın, zaten namazın gitti!
-
رو بر آنها که هم جفت تواند ** عاشقان و تشنهی گفت تواند
- Yürü, seninle eş olanların, sözünü sohbetini susamışçasına sevenlerin yanına var.
-
پاسبان بر خوابناکان بر فزود ** ماهیان را پاسبان حاجت نبود
- Bekçi, uyuyanlara göredir. Balıkların bekçiye ne ihtiyacı var?
-
جامه پوشان را نظر بر گازر است ** جان عریان را تجلی زیور است
- Çamaşırcıya elbise giyenler muhtaçtır. Çırçıplak canın ziyneti Allah tecellisidir.
-
یا ز عریانان به یک سو باز رو ** یا چو ایشان فارغ از تن جامه شو
- Ya çıplakları bırak, bir yana çekil… Yahut onlar gibi elbiseden vazgeç!
-
ور نمیتانی که کل عریان شوی ** جامه کم کن تا ره اوسط روی 3525
- Yok... Eğer tamamıyla soyunamıyorsan bari elbiseni azalt da orta halli ol!”
-
عذر گفتن فقیر به شیخ
- Fakirin şeyhe özrünü arz etmesi
-
پس فقیر آن شیخ را احوال گفت ** عذر را با آن غرامت کرد جفت
- Fakir, o şeyhe ahvalini anlattı, suçuna özürler diledi.
-
مر سؤال شیخ را داد او جواب ** چون جوابات خضر خوب و صواب
- Şeyh’in sualine, Hızır’ın cevapları gibi güzelce, doğruca cevaplar verdi.
-
آن جوابات سؤالات کلیم ** کش خضر بنمود از رب علیم
- Nitekim Kelîmin suallerine Hızır’ın Alîm Allah’tan verdiği cevaplarlarla;
-
گشت مشکلهاش حل و افزون زیاد ** از پی هر مشکلش مفتاح داد
- Musa’nın müşkülleri halloldu. Hızır, Musa’ya her müşkülü için anlatılamayacak derecede miftahlar verdi.
-
از خضر درویش هم میراث داشت ** در جواب شیخ همت بر گماشت 3530
- Dervişe Hızır’dan mirastı, o da şeyhin suallerine cevap vermede himmet etti.
-
گفت راه اوسط ار چه حکمت است ** لیک اوسط نیز هم با نسبت است
- Dedi ki: “Orta yol hikmetse de bu orta hallilik de nispidir.
-
آب جو نسبت به اشتر هست کم ** لیک باشد موش را آن همچو یم
- Su, deveye göre azdır, fakat fareye göre deniz gibiydi.
-
هر که را باشد وظیفه چار نان ** دو خورد یا سه خورد هست اوسط آن
- Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki yahut üç tanesini yerse bu, orta bir yiyiştir.
-
ور خورد هر چار دور از اوسط است ** او اسیر حرص مانند بط است
- Fakat dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir ki. O adam, kaz gibi hırsına esir olmuştur.
-
هر که او را اشتها ده نان بود ** شش خورد میدان که اوسط آن بود 3535
- Birisinin on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta sayılır.