English    Türkçe    فارسی   

2
3594-3618

  • هیچ گوید تشنه کاین دعوی است رو ** از برم ای مدعی مهجور شو
  • Susuz, “Bu bir dâvadan ibaret. Yürü ey davacı benden uzaklaş”
  • یا گواه و حجتی بنما که این ** جنس آب است و از آن ماء معین‏ 3595
  • Yahut “Kadehtekinin su, o içilen güzel, berrak su olduğuna dair bana bir delil göster!” der mi?
  • یا به طفل شیر مادر بانگ زد ** که بیا من مادرم هان ای ولد
  • Ana, süt emer çocuğuna “Gel yavrum, süt em, ben senin ananım” dese,
  • طفل گوید مادرا حجت بیار ** تا که با شیرت بگیرم من قرار
  • Çocuk “Ana, sütünü emersem karnım doyacak mı bir delil göster!” der mi?
  • در دل هر امتی کز حق مزه ست ** روی و آواز پیمبر معجزه ست‏
  • Her ümmetin gönlünde Hak’tan bir tat vardır. Peygamberlerin yüzü ve sesi de mucizedir.
  • چون پیمبر از برون بانگی زند ** جان امت در درون سجده کند
  • Peygamber, dışardan seslendi mi ümmetin canı, içerden secde eder.
  • ز انکه جنس بانگ او اندر جهان ** از کسی نشنیده باشد گوش جان‏ 3600
  • Çünkü can kulağı, âlemde hiç kimseden o sese benzer bir ses duymamıştır.
  • آن غریب از ذوق آواز غریب ** از زبان حق شنود انی قریب‏
  • O misilsiz ruh, o misli olmayan sesten neşelenir, Allah’a yaklaşır.
  • سجده کردن یحیی علیه السلام در شکم مادر مسیح را علیه السلام
  • Yahya aleyhisselâm’ın, anasının karnındayken İsa aleyhisselâm’a secde etmesi
  • مادر یحیی به مریم در نهفت ** پیشتر از وضع حمل خویش گفت‏
  • Yahya’nın anası, Meryem’e hamlini vazetmeden az önce gizlice dedi ki:
  • که یقین دیدم درون تو شهی است ** کاو اولو العزم و رسول آگهی است‏
  • “Karnında bir padişah var. Ülülazm ve her şeyi bilen bir peygamberdir. Ben bunu yakinen gördüm.
  • چون برابر اوفتادم با تو من ** کرد سجده حمل من اندر زمن‏
  • Sana rastlayınca karnımda ki çocuğum hemen secdeye vardı.
  • این جنین مر آن جنین را سجده کرد ** کز سجودش در تنم افتاد درد 3605
  • Karnımdaki çocuk, karnındaki çocuğa secde etti. Secdesinden bedenime titreme düştü”
  • گفت مریم من درون خویش هم ** سجده‏ای دیدم از این طفل شکم‏
  • Meryem de “Ben de karnımdaki çocuğun secde ettiğini hissettim” dedi.
  • اشکال آوردن بر این قصه‏
  • Buna karşı şüphe
  • ابلهان گویند کاین افسانه را ** خط بکش زیرا دروغ است و خطا
  • Ahmaklar derler ki: “Bırak şu masalı. Yalan, yanlış.
  • ز انکه مریم وقت وضع حمل خویش ** بود از بیگانه دور و هم ز خویش‏
  • Meryem, doğuracağı zaman yabancıdan da uzaktı, akrabadan da.
  • از برون شهر آن شیرین فسون ** تا نشد فارغ نیامد خود درون‏
  • O güzel hatun şehirden dışarı çıktı. Doğurmadıkça şehre girmedi.
  • چون بزادش آن گهانش بر کنار ** بر گرفت و برد تا پیش تبار 3610
  • Doğurunca yavrusunu kucağına alıp, bağrına basıp soyunun, sopunun yanına geldi.
  • مادر یحیی کجا دیدش که تا ** گوید او را این سخن در ماجرا
  • Yahya’nın anası, onu nerede gördü de bu hikâyeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
  • جواب اشکال‏
  • Bu şüpheye verilen cevap
  • این بداند کان که اهل خاطر است ** غایب آفاق او را حاضر است‏
  • Bunu ilhama mazhar olan, afakta, gayp âleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi bilen kişi anlar.
  • پیش مریم حاضر آید در نظر ** مادر یحیی که دور است از بصر
  • Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in yanında bulunabilir.
  • دیده‏ها بسته ببیند دوست را ** چون مشبک کرده باشد پوست را
  • Vücut, göz göz olunca gözler kapalı olduğu halde de sevgilinin yüzü görülebilir.
  • ور ندیدش نه از برون نز اندرون ** از حکایت گیر معنی ای زبون‏ 3615
  • Mamafih baş gözüyle de göremediğini, can gözüyle de göremediğini farz et, ne çıkar? Ey düşkün, sen kısadan hisse almaya bak!
  • نه چنان کافسانه‏ها بشنیده بود ** همچو شین بر نقش آن چسبیده بود
  • Kıssaları duyup “Nakış” kelimesine “Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme.
  • تا همی‏گفت آن کلیله بی‏زبان ** چون سخن نوشد ز دمنه بی‏بیان‏
  • Dilsiz Dimne, Kelile’ye nasıl söz söyler? Söz söylemekten aciz Dinme, Kelile’ye meramını nasıl anlatırdı?
  • ور بدانستند لحن همدگر ** فهم آن چون کرد بی‏نطقی بشر
  • Tutalım, bunlar, birbirlerinin sözlerini anladılar, söz söylemeden meramlarını ifade eden bu hayvanların ne demek istediklerini insan nasıl anlayabilir?