-
آن یکی شخص ترا باشد پدر ** در حق شخصی دگر باشد پسر
- Bir adam senin baban olur ama başka birisinin de oğludur.
-
در حق دیگر بود قهر و عدو ** در حق دیگر بود لطف و نکو 3675
- Birisine düşmandır, onun hakkında kahırdan ibarettir... Diğer birine lütfeder, iyilikle bulunur, onca iyidir.
-
صد هزاران نام و او یک آدمی ** صاحب هر وصفش از وصفی عمی
- Bir tek adam olduğu halde bak, yüz binlerce adı var. Bir vasfını bilen öbüründen âmadır, öbür vasfını bilmeyebilir.
-
هر که جوید نام اگر صاحب ثقه است ** همچو تو نومید و اندر تفرقه است
- Kim, bu ad doğru ad diye isme yapışır. Onu arasa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur.
-
تو چه بر چفسی بر این نام درخت ** تا بمانی تلخ کام و شور بخت
- Niye bu ağacın adına yapışırsın da dili, damağı acı, talihsiz bir hale düşersin?
-
در گذر از نام و بنگر در صفات ** تا صفاتت ره نماید سوی ذات
- Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar, seni zata ulaştırsın.
-
اختلاف خلق از نام اوفتاد ** چون به معنی رفت آرام اوفتاد 3680
- Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat manaya ulaşınca rahatlaşırlar.
-
منازعت چهار کس جهت انگور که هر یکی به نام دیگر فهم کرده بود آن را
- Birbirlerinin dediğini anlamayan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları
-
چار کس را داد مردی یک درم ** آن یکی گفت این به انگوری دهم
- Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi.
-
آن یکی دیگر عرب بد گفت لا ** من عنب خواهم نه انگور ای دغا
- Öbürü Arap’tı, Lâ dedi, Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.”
-
آن یکی ترکی بدو گفت ای گزم ** من نمیخواهم عنب خواهم ازم
- Üçüncü Türk’tü, “Bu para benim “ dedi, “Ben inep istemem, üzüm isterim.”
-
آن یکی رومی بگفت این قیل را ** ترک کن خواهیم استافیل را
- Dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Bırak bu lâfları, biz İstafil isteriz.”
-
در تنازع آن نفر جنگی شدند ** که ز سر نامها غافل بدند 3685
- Derken savaşa başladılar. Çünkü adların sırrından gafildiler.
-
مشت بر هم میزدند از ابلهی ** پر بدند از جهل و از دانش تهی
- Ahmaklıktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boş adamlardı bunlar.
-
صاحب سری عزیزی صد زبان ** گر بدی آن جا بدادی صلحشان
- Sır sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları uzlaştırırdı.
-
پس بگفتی او که من زین یک درم ** آرزوی جملهتان را میخرم
- Onlara “Ben bu bir dirhemle hepinizin isteğini yerine getiririm.
-
چون که بسپارید دل را بیدغل ** این درمتان میکند چندین عمل
- Gönlünüzü gıllügışsız bana teslim edin. Bu bir dirheminiz, sizin istediğiniz şeylerin hepsini yapar.
-
یک درمتان میشود چار المراد ** چار دشمن میشود یک ز اتحاد 3690
- Bir dirheminiz dört muradı da yerine getirir, dört düşman da uzlaşır, birliğe ulaşır, bir olur.
-
گفت هر یک تان دهد جنگ و فراق ** گفت من آرد شما را اتفاق
- Sizin sözleriniz savaşa, nifaka sebep olur. Fakat benim sözüm, sizleri birleştirir.
-
پس شما خاموش باشید أنصتوا ** تا زبان تان من شوم در گفتوگو
- Siz susun, dinleyin de konuşma hususunda diliniz ben olayım.
-
گر سخنتان مینماید یک نمط ** در اثر مایهی نزاع است و سخط
- Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaş ve kızgınlıktan ibaret.
-
گرمی عاریتی ندهد اثر ** گرمی خاصیتی دارد هنر
- İğreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanın kendisinden olan hararet müessirdir.
-
سرکه را گر گرم کردی ز آتش آن ** چون خوری سردی فزاید بیگمان 3695
- Sirkeyi ateşte ısıtsan da yiyince yine bürudeti arttırır.
-
ز انکه آن گرمی او دهلیزی است ** طبع اصلش سردی است و تیزی است
- Çünkü o hararet, iğretidir. Asli tabiatında bürudet ve keskinlik vardır.
-
ور بود یخ بسته دوشاب ای پسر ** چون خوری گرمی فزاید در جگر
- Oğul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciğerdeki harareti fazlalaştırır.
-
پس ریای شیخ به ز اخلاص ماست ** کز بصیرت باشد آن وین از عماست
- Şu halde şeyhin riyası, bizim ihlâsımızdan daha yeğ. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir, bu ihlâs körlükten!