English    Türkçe    فارسی   

2
3676-3700

  • صد هزاران نام و او یک آدمی ** صاحب هر وصفش از وصفی عمی‏
  • Bir tek adam olduğu halde bak, yüz binlerce adı var. Bir vasfını bilen öbüründen âmadır, öbür vasfını bilmeyebilir.
  • هر که جوید نام اگر صاحب ثقه است ** همچو تو نومید و اندر تفرقه است‏
  • Kim, bu ad doğru ad diye isme yapışır. Onu arasa senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur.
  • تو چه بر چفسی بر این نام درخت ** تا بمانی تلخ کام و شور بخت‏
  • Niye bu ağacın adına yapışırsın da dili, damağı acı, talihsiz bir hale düşersin?
  • در گذر از نام و بنگر در صفات ** تا صفاتت ره نماید سوی ذات‏
  • Addan geç, sıfatına bak da sıfatlar, seni zata ulaştırsın.
  • اختلاف خلق از نام اوفتاد ** چون به معنی رفت آرام اوفتاد 3680
  • Halkın ihtilâfı addan meydana gelir. Fakat manaya ulaşınca rahatlaşırlar.
  • منازعت چهار کس جهت انگور که هر یکی به نام دیگر فهم کرده بود آن را
  • Birbirlerinin dediğini anlamayan dört kişinin üzüm için kavgaya tutuşmaları
  • چار کس را داد مردی یک درم ** آن یکی گفت این به انگوری دهم‏
  • Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi.
  • آن یکی دیگر عرب بد گفت لا ** من عنب خواهم نه انگور ای دغا
  • Öbürü Arap’tı, Lâ dedi, Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.”
  • آن یکی ترکی بدو گفت ای گزم ** من نمی‏خواهم عنب خواهم ازم‏
  • Üçüncü Türk’tü, “Bu para benim “ dedi, “Ben inep istemem, üzüm isterim.”
  • آن یکی رومی بگفت این قیل را ** ترک کن خواهیم استافیل را
  • Dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Bırak bu lâfları, biz İstafil isteriz.”
  • در تنازع آن نفر جنگی شدند ** که ز سر نامها غافل بدند 3685
  • Derken savaşa başladılar. Çünkü adların sırrından gafildiler.
  • مشت بر هم می‏زدند از ابلهی ** پر بدند از جهل و از دانش تهی‏
  • Ahmaklıktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boş adamlardı bunlar.
  • صاحب سری عزیزی صد زبان ** گر بدی آن جا بدادی صلح‏شان‏
  • Sır sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları uzlaştırırdı.
  • پس بگفتی او که من زین یک درم ** آرزوی جمله‏تان را می‏خرم‏
  • Onlara “Ben bu bir dirhemle hepinizin isteğini yerine getiririm.
  • چون که بسپارید دل را بی‏دغل ** این درمتان می‏کند چندین عمل‏
  • Gönlünüzü gıllügışsız bana teslim edin. Bu bir dirheminiz, sizin istediğiniz şeylerin hepsini yapar.
  • یک درمتان می‏شود چار المراد ** چار دشمن می‏شود یک ز اتحاد 3690
  • Bir dirheminiz dört muradı da yerine getirir, dört düşman da uzlaşır, birliğe ulaşır, bir olur.
  • گفت هر یک تان دهد جنگ و فراق ** گفت من آرد شما را اتفاق‏
  • Sizin sözleriniz savaşa, nifaka sebep olur. Fakat benim sözüm, sizleri birleştirir.
  • پس شما خاموش باشید أنصتوا ** تا زبان تان من شوم در گفت‏وگو
  • Siz susun, dinleyin de konuşma hususunda diliniz ben olayım.
  • گر سخنتان می‏نماید یک نمط ** در اثر مایه‏ی نزاع است و سخط
  • Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaş ve kızgınlıktan ibaret.
  • گرمی عاریتی ندهد اثر ** گرمی خاصیتی دارد هنر
  • İğreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanın kendisinden olan hararet müessirdir.
  • سرکه را گر گرم کردی ز آتش آن ** چون خوری سردی فزاید بی‏گمان‏ 3695
  • Sirkeyi ateşte ısıtsan da yiyince yine bürudeti arttırır.
  • ز انکه آن گرمی او دهلیزی است ** طبع اصلش سردی است و تیزی است‏
  • Çünkü o hararet, iğretidir. Asli tabiatında bürudet ve keskinlik vardır.
  • ور بود یخ بسته دوشاب ای پسر ** چون خوری گرمی فزاید در جگر
  • Oğul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciğerdeki harareti fazlalaştırır.
  • پس ریای شیخ به ز اخلاص ماست ** کز بصیرت باشد آن وین از عماست‏
  • Şu halde şeyhin riyası, bizim ihlâsımızdan daha yeğ. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir, bu ihlâs körlükten!
  • از حدیث شیخ جمعیت رسد ** تفرقه آرد دم اهل حسد
  • Şeyhin sözü, insana cemiyet-i hâtır verir, hasetçilerin nefesi ise tefrika.
  • چون سلیمان کز سوی حضرت بتاخت ** کاو زبان جمله مرغان را شناخت‏ 3700
  • Süleyman, Allah tecellisine uğrayınca bütün kuşların dillerini öğrenmiş oldu.