-
پس شما خاموش باشید أنصتوا ** تا زبان تان من شوم در گفتوگو
- Siz susun, dinleyin de konuşma hususunda diliniz ben olayım.
-
گر سخنتان مینماید یک نمط ** در اثر مایهی نزاع است و سخط
- Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaş ve kızgınlıktan ibaret.
-
گرمی عاریتی ندهد اثر ** گرمی خاصیتی دارد هنر
- İğreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanın kendisinden olan hararet müessirdir.
-
سرکه را گر گرم کردی ز آتش آن ** چون خوری سردی فزاید بیگمان 3695
- Sirkeyi ateşte ısıtsan da yiyince yine bürudeti arttırır.
-
ز انکه آن گرمی او دهلیزی است ** طبع اصلش سردی است و تیزی است
- Çünkü o hararet, iğretidir. Asli tabiatında bürudet ve keskinlik vardır.
-
ور بود یخ بسته دوشاب ای پسر ** چون خوری گرمی فزاید در جگر
- Oğul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciğerdeki harareti fazlalaştırır.
-
پس ریای شیخ به ز اخلاص ماست ** کز بصیرت باشد آن وین از عماست
- Şu halde şeyhin riyası, bizim ihlâsımızdan daha yeğ. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir, bu ihlâs körlükten!
-
از حدیث شیخ جمعیت رسد ** تفرقه آرد دم اهل حسد
- Şeyhin sözü, insana cemiyet-i hâtır verir, hasetçilerin nefesi ise tefrika.
-
چون سلیمان کز سوی حضرت بتاخت ** کاو زبان جمله مرغان را شناخت 3700
- Süleyman, Allah tecellisine uğrayınca bütün kuşların dillerini öğrenmiş oldu.
-
در زمان عدلش آهو با پلنگ ** انس بگرفت و برون آمد ز جنگ
- Onun adalet devrinde ceylân, kaplanla uzlaşmış, savaşı bırakmıştı.
-
شد کبوتر ایمن از چنگال باز ** گوسفند از گرگ ناورد احتراز
- Güvercin doğanın pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu.
-
او میانجی شد میان دشمنان ** اتحادی شد میان پر زنان
- Süleyman, düşmanlar arasında meyancılık etti, bütün kuşların arasında birlik husule geldi.
-
تو چو موری بهر دانه میدوی ** هین سلیمان جو چه میباشی غوی
- Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
-
دانه جو را دانهاش دامی شود ** و آن سلیمان جوی را هر دو بود 3705
- Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.
-
مرغ جانها را در این آخر زمان ** نیستشان از همدگر یک دم امان
- Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
-
هم سلیمان هست اندر دور ما ** کاو دهد صلح و نماند جور ما
- Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
-
قول إن من أمة را یاد گیر ** تا به إلا و خلا فیها نذیر
- “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” ayetini oku.
-
گفت خود خالی نبوده ست امتی ** از خلیفهی حق و صاحب همتی
- Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
-
مرغ جانها را چنان یکدل کند ** کز صفاشان بیغش و بیغل کند 3710
- O halife, onların gönüllerini o kadar birleştirir gibi saflıktan hiçbir gıllügışları kalmaz.
-
مشفقان گردند همچون والده ** مسلمون را گفت نفس واحده
- Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiştir.
-
نفس واحد از رسول حق شدند ** ور نه هر یک دشمن مطلق بدند
- Onlar Allah Resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düşmandı.
-
برخاستن مخالفت و عداوت از میان انصار به برکات رسول صلی الله علیه و آله
- Resul Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in yüzünden Ensarın arasındaki aykırılık ve düşmanlığın kalması
-
دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت
- Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.
-
کینههای کهنهشان از مصطفی ** محو شد در نور اسلام و صفا
- Mustafa’nın yüzünden o eski kinleri İslâm ve sâflık nuruyla mahvoldu.
-
اولا اخوان شدند آن دشمنان ** همچو اعداد عنب در بوستان 3715
- Önce o düşmanlar, bağdaki üzümler gibi kardeş oldular.
-
و ز دم المؤمنون إخوة به پند ** در شکستند و تن واحد شدند
- “Şüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeştir” nasihatiyle de, bu nefesle de kardeşliği bıraktılar, tek bir ten oldular.