-
همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزهگر
- Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
-
که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمیماند بدین
- Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
-
گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال 3730
- Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır.
-
هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
- Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
-
دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
- Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
-
مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق
- Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
-
تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
- Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
-
همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام 3735
- Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi...
-
او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج
- Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
-
خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام
- Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
-
با گره کم کوش تا بال و پرت ** نگسلد یک یک از این کر و فرت
- Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
-
صد هزاران مرغ پرهاشان شکست ** و آن کمین گاه عوارض را نبست
- Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
-
حال ایشان از نبی خوان ای حریص ** نقبوا فیها ببین هل من محیص 3740
- Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?”
-
از نزاع ترک و رومی و عرب ** حل نشد اشکال انگور و عنب
- Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
-
تا سلیمان لسین معنوی ** در نیاید بر نخیزد این دوی
- Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
-
جمله مرغان منازع بازوار ** بشنوید این طبل باز شهریار
- Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi şehriyarın şu davulunu duyun!
-
ز اختلاف خویش سوی اتحاد ** هین ز هر جانب روان گردید شاد
- Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu her yandan şâdedin.
-
حیث ما کنتم فولوا وجهکم ** نحوه هذا الذی لم ینهکم 3745
- Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki.
-
کور مرغانیم و بس ناساختیم ** کان سلیمان را دمی نشناختیم
- Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
-
همچو جغدان دشمن بازان شدیم ** لاجرم واماندهی ویران شدیم
- Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
-
میکنیم از غایت جهل و عما ** قصد آزار عزیزان خدا
- Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.
-
جمع مرغان کز سلیمان روشنند ** پر و بال بیگنه کی بر کنند
- Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?
-
بلکه سوی عاجزان چینه کشند ** بیخلاف و کینه آن مرغان خوشند 3750
- Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş kuş!
-
هدهد ایشان پی تقدیس را ** میگشاید راه صد بلقیس را
- Onların hüthüteleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar;
-
زاغ ایشان گر به صورت زاغ بود ** باز همت آمد و ما زاغ بود
- Kargaları surette kargadır, hakikatte himmet doğanı “Mâzâga” sırrına mazhardır onlar.