-
مرغ کاو بیاین سلیمان میرود ** عاشق ظلمت چو خفاشی بود
- Bu Süleyman’a uymayan kuş, karanlığa âşıktır. Yarasaya benzer.
-
با سلیمان خو کن ای خفاش رد ** تا که در ظلمت نمانی تا ابد
- Ey kötü yarasa, Süleyman’a alış da ebediyen zulmette kalma.
-
یک گزی ره که بدان سو میروی ** همچو گز قطب مساحت میشوی
- Oraya doğru bir arşın gitsen arşın gibi ölçü kutbu kesilir, her tarafı ölçer biçersin.
-
و انکه لنگ و لوک آن سو میجهی ** از همه لنگی و لوکی میرهی 3765
- Irgalaya bocalaya topal, topal bile olsa o tarafa sıçradın mı topallıktan da kurtulursun, sakatlıktan da!
-
قصهی بط بچگان که مرغ خانگی پروردشان
- Tavuktan çıkan kaz palazları
-
تخم بطی گر چه مرغ خانهات ** کرد زیر پر چو دایه تربیت
- Seni tavuk yetiştirdi, kanadının altında büyüttü. Sana dadılık etti ama sen yine kaz palazısın.
-
مادر تو بط آن دریا بدهست ** دایهات خاکی بد و خشکی پرست
- Anan o denizin kazıdır. Ancak dadın toprağa mensuptu, dadın bu kuruluğa tapardı.
-
میل دریا که دل تو اندر است ** آن طبیعت جانت را از مادر است
- Gönlündeki denize olan meyil yok mu... O tabiat, sana anandan mirastır.
-
میل خشکی مر ترا زین دایه است ** دایه را بگذار کاو بد رایه است
- Fakat kuruluğa olan meylin de dadından geçme. Bırak dadıyı, onun reyi kötü, isabetsiz!
-
دایه را بگذار در خشک و بران ** اندر آن در بحر معنی چون بطان 3770
- Dadıyı karada bırak, yürü, kazlar gibi mana denizine koş, dal denize!
-
گر ترا مادر بترساند ز آب ** تو مترس و سوی دریا ران شتاب
- Anan seni sudan korkutursa sakın sen korkma, hemen denize koş!
-
تو بطی بر خشک و بر تر زندهای ** نی چو مرغ خانه خانه کندهای
- Sen kazsın, karada da yaşarsın, denizde de. Kümes hayvanları gibi kokuşuk kümesli bir hayvan değilsin ya.
-
تو ز کرمنا بنی آدم شهی ** هم به خشکی هم به دریا پا نهی
- Sen “Kerremnâ” hükmünce bir padişahsın ki hem karaya ayak atabilirsin, hem denize!
-
که حملناهم علی البحری به جان ** از حملناهم علی البر پیش ران
- “Ve hamelnâhüm fil berri vel bahri” hükmüne mazharsın. Canını karadan kurtar, denize yürüt!
-
مر ملایک را سوی بر راه نیست ** جنس حیوان هم ز بحر آگاه نیست 3775
- Melekler için karaya yol yoktur. Hayvanların da denizden haberleri yok.
-
تو به تن حیوان به جانی از ملک ** تا روی هم بر زمین هم بر فلک
- Sen, ten itibarıyla hayvansın, can bakımından melek. Bu suretle hem yerde yürürsün, hem gökte.
-
تا به ظاهر مثلکم باشد بشر ** با دل یوحی إلیه دیدهور
- Bu suretle, ben de zahiren sizin gibi insanım ama hakikatte gönlüm, vahye kabiliyetli.
-
قالب خاکی فتاده بر زمین ** روح آن گردان بر این چرخ برین
- Bu toprağa mensup kalıp, yer üstüne düşmüş ama bu çeşit adamın ruhu, o güzelim gökte çark urup durmakta.
-
ما همه مرغابیانیم ای غلام ** بحر میداند زبان ما تمام
- Yavrum, biz umumiyetle su kuşlarıyız, dilimizden de ancak deniz anlar.
-
پس سلیمان بحر آمد ما چو طیر ** در سلیمان تا ابد داریم سیر 3780
- Hulasâ Süleyman denizdir, biz kuşlara benzeriz. Ebede kadar Süleyman’da seyredip duruyoruz.
-
با سلیمان پای در دریا بنه ** تا چو داود آب سازد صد زره
- Süleyman’la gel, ayağını denize bas ki su, Davud’a olduğu gibi sana da yüzlerce zırh yapsın.
-
آن سلیمان پیش جمله حاضر است ** لیک غیرت چشم بند و ساحر است
- O Süleyman, meydanda, herkesin gözü önünde. Fakat haset kıskançlık göz bağıcı ve büyücü.
-
تا ز جهل و خوابناکی و فضول ** او به پیش ما و ما از وی ملول
- O bizim önümüzde... Bizse cahillikten, uykudan, herzevekillikten onu görmemekte, ondan meyus olmaktayız.
-
تشنه را درد سر آرد بانگ رعد ** چون نداند کاو کشاند ابر سعد
- Gök gürlemesi, susuzun başını ağrıtır. Bilmez ki kutlu bulutlardan rahmet yağdıracak!
-
چشم او مانده است در جوی روان ** بیخبر از ذوق آب آسمان 3785
- Onun gözü akarsuda… Gökten yağan rahmet suyunun zevkinden haberi bile yok!
-
مرکب همت سوی اسباب راند ** از مسبب لاجرم محجوب ماند
- Himmet atını sebebe doğru sürdü de bu yüzden müsebbipten mahrum kaldı.