-
آفتاب معرفت را نقل نیست ** مشرق او غیر جان و عقل نیست
- Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere gitmez, o güneş dolunmaz. Onun tanyeri akıl ve candan başka bir yer değildir.
-
خاصه خورشید کمالی کان سری ست ** روز و شب کردار او روشنگری ست
- Hele işi gücü; gündüz olsun gece olsun, âlemi aydınlatmak olan o cihanın kemal güneşi hiç kaybolmaz.
-
مطلع شمس آی گر اسکندری ** بعد از آن هر جا روی نیکوفری 45
- İskender’sen gün doğusuna gel. Ondan sonra nereye gidersen nurlusun, kuvvetlisin!
-
بعد از آن هر جا روی مشرق شود ** شرقها بر مغربت عاشق شود
- Ondan sonra nereye varsan orası doğu olur; doğrular senin batına âşık kesilir.
-
حس خفاشت سوی مغرب دوان ** حس در پاشت سوی مشرق روان
- Senin yarasa duygun batıya doğru koşmakta, inciler saçan duygun da doğuya doğru akmakta.
-
راه حس راه خران است ای سوار ** ای خران را تو مزاحم شرم دار
- Ey atlı! Duygu yolu, eşeklerin yoludur. Ey eşeklere karışan, utan!
-
پنج حسی هست جز این پنج حس ** آن چو زر سرخ و این حسها چو مس
- Bu beş duygudan başka beş duygu daha vardır. O duygular kırmızı altın gibidir, bunlar bakır gibi.
-
اندر آن بازار کایشان ماهرند ** حس مس را چون حس زر کی خرند 50
- Tanıyışta, anlayışta mahareti olanlar, o pazarda nasıl olur da bakır duyguyu altın duygu gibi alırlar?
-
حس ابدان قوت ظلمت میخورد ** حس جان از آفتابی میچرد
- Bedenlerin duygusu, zulmet gıdası yemekte, can duygusuysa bir güneşten çerezlenmekte.
-
ای ببرده رخت حسها سوی غیب ** دست چون موسی برون آور ز جیب
- Ey duygularını derleyip toplayarak gayp âlemine götüren! Musa gibi elini koynundan çıkar.
-
ای صفاتت آفتاب معرفت ** و آفتاب چرخ بند یک صفت
- Ey sıfatları marifet güneşi olan! Bu âlem güneşi, bir sıfatla mukayyettir.
-
گاه خورشید و گهی دریا شوی ** گاه کوه قاف و گه عنقا شوی
- Hâlbuki sen gâh güneş olursun, gâh deniz. Gâh Kafdağı kesilirsin, gâh Anka.
-
تو نه این باشی نه آن در ذات خویش ** ای فزون از وهمها و ز بیش بیش 55
- Fakat hakikatte sen ne bu olursun, ne o. Ey vehimlerden uzak, ey ilerden ileri!
-
روح با علم است و با عقل است یار ** روح را با تازی و ترکی چه کار
- Ruh; ilimle, akılla dosttur. Ruhun Arapçayla, Türkçe’yle ne işi var?
-
از تو ای بینقش با چندین صور ** هم مشبه هم موحد خیرهسر
- Ey nakşı, sureti olmayan! Bunca nakışlar, bunca suretlerle, sana hem müşebbih hayran olmuştur, hem muvahhit!
-
گه مشبه را موحد میکند ** گه موحد را صور ره میزند
- Gâh müşebbihi muvahhit yapmakta, gâh suretler muvahhidin yolunu kesmekte.
-
گه ترا گوید ز مستی بو الحسن ** یا صغیر السن یا رطب البدن
- Gâh sarhoşlukla sana Ebül Hasen der, gâh ey yaşı küçük, ey bedeni taze ve yumuşak güzel diye hitabeder.
-
گاه نقش خویش ویران میکند ** از پی تنزیه جانان میکند 60
- Bazen de kendi suretini viran eder ve bunu, sevgiliyi tenzih etmek için yapar.
-
چشم حس را هست مذهب اعتزال ** دیدهی عقل است سنی در وصال
- Duygu gözünün mezhebi, İtizaldir. Akıl gözüyse vuslata kavuşmuştur, Sünnî’dir.
-
سخرهی حساند اهل اعتزال ** خویش را سنی نمایند از ضلال
- İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan kendini Sünnî gösterir.
-
هر که در حس ماند او معتزلی ست ** گر چه گوید سنیم از جاهلی ست
- Duyguda kalan kişi, Mutezilî’dir. Sünnî’yim dese de cahillikten der.
-
هر که بیرون شد ز حس سنی وی است ** اهل بینش چشم عقل خوش پی است
- Duygudan çıkan kişi Sünnî’dir. Gören göz, izi hoş akıl gözüdür.
-
گر بدیدی حس حیوان شاه را ** پس بدیدی گاو و خر الله را 65
- Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allah’ı görürdü.
-
گر نبودی حس دیگر مر ترا ** جز حس حیوان ز بیرون هوا
- Sende hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.
-
پس بنی آدم مکرم کی بدی ** کی به حس مشترک محرم شدی
- Âdemoğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?