-
مر مروت را نهاده زیر پا ** گشته زندان دوزخی ز آن نان ربا
- O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.
-
گر گریزی بر امید راحتی ** ز آن طرف هم پیشت آید آفتی 590
- Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar.
-
هیچ کنجی بیدد و بیدام نیست ** جز به خلوتگاه حق آرام نیست
- Afetsiz, felaketiz hiçbir köşe yoktur. Allah’ın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.
-
کنج زندان جهان ناگزیر ** نیست بیپا مزد و بیدق الحصیر
- Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.
-
و الله ار سوراخ موشی در روی ** مبتلای گربه چنگالی شوی
- Vallahi fare deliğine girsen yine bir kedi pençeliye çatarsın.
-
آدمی را فربهی هست از خیال ** گر خیالاتش بود صاحب جمال
- Âdemoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır.
-
ور خیالاتش نماید ناخوشی ** میگدازد همچو موم از آتشی 595
- Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider.
-
در میان مار و کژدم گر ترا ** با خیالات خوشان دارد خدا
- Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Allah, seni güzel hayallerle avutursa,
-
مار و کژدم مر ترا مونس بود ** کان خیالت کیمیای مس بود
- Yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü hayalin, aşağılık şeyleri altın yapan bir kimyadır.
-
صبر شیرین از خیال خوش شده ست ** کان خیالات فرج پیش آمده ست
- Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin.
-
آن فرج آید ز ایمان در ضمیر ** ضعف ایمان ناامیدی و زحیر
- O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.
-
صبر از ایمان بیابد سر کله ** حیث لا صبر فلا إیمان له 600
- Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur.
-
گفت پیغمبر خداش ایمان نداد ** هر که را صبری نباشد در نهاد
- Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.
-
آن یکی در چشم تو باشد چو مار ** هم وی اندر چشم آن دیگر نگار
- O, senin gözüne yılan gibi görünür ama ötekinin gözüne güzel görünür.
-
ز انکه در چشمت خیال کفر اوست ** و آن خیال مومنی در چشم دوست
- Çünkü senin gözünde onun küfrünün, kötülüğünün hayali var, halbuki dostun gözünde onun müminlik hayali cilve etmekte.
-
کاندر این یک شخص هر دو فعل هست ** گاه ماهی باشد او و گاه شست
- Görüyorsun ya... Bu bir kişide iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!
-
نیم او مومن بود نیمیش گبر ** نیم او حرص آوری نیمیش صبر 605
- Yarısı mümin, yarısı kâfir. Yarısı hırs, yarısı sabır!
-
گفت یزدانت فمنکم مومن ** باز منکم کافر گبر کهن
- Allah “ İçimizde mümin var de var, kâfir ve eski putperest de” dedi.
-
همچو گاوی نیمهی چپش سیاه ** نیمهی دیگر سپید همچو ماه
- Öküz gibi... Yarısı kara, yarısı ay gibi bembeyaz.
-
هر که این نیمه ببیند رد کند ** هر که آن نیمه ببیند کد کند
- Bu yarısını gören onu almaz, öbür tarafını gören almak ister, üstüne düşer.
-
یوسف اندر چشم اخوان چون ستور ** هم وی اندر چشم یعقوبی چو حور
- Yusuf, kardeşinin gözünde canavar gibiydi, fakat yine o Yusuf, Yakup’un gözüne huri gibi geliyordu.
-
از خیال بد مر او را زشت دید ** چشم فرع و چشم اصلی ناپدید 610
- Fer’e ait göz, kötü hayal yüzünden onu çirkin gördü, asli gözse ortada yoktur.
-
چشم ظاهر سایهی آن چشم دان ** هر چه آن بیند بگردد این بد آن
- Zahiri gözü, o asli gözün gölgesi bil. O ne görürse bil ki, bu da onu görür.
-
تو مکانی اصل تو در لامکان ** این دکان بر بند و بگشا آن دکان
- Sen bir mekândasın, aslın Lâmekândır. Bu dükkânı kapa da o dükkânı aç.
-
شش جهت مگریز زیرا در جهات ** ششدره است و ششدره مات است مات
- Altı cihete kaçma, çünkü o cihetlerde altı kapı vardır. Tavlada altı kapı da alındı mı karşıda ki mat oldu! Mat.
-
شکایت کردن اهل زندان پیش وکیل قاضی از دست آن مفلس
- Zindandakilerin, Kadı’nın vekiline o müflisi şikâyet etmeleri