English    Türkçe    فارسی   

2
62-86

  • سخره‏ی حس‏اند اهل اعتزال ** خویش را سنی نمایند از ضلال‏
  • İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan kendini Sünnî gösterir.
  • هر که در حس ماند او معتزلی ست ** گر چه گوید سنیم از جاهلی ست‏
  • Duyguda kalan kişi, Mutezilî’dir. Sünnî’yim dese de cahillikten der.
  • هر که بیرون شد ز حس سنی وی است ** اهل بینش چشم عقل خوش پی است‏
  • Duygudan çıkan kişi Sünnî’dir. Gören göz, izi hoş akıl gözüdür.
  • گر بدیدی حس حیوان شاه را ** پس بدیدی گاو و خر الله را 65
  • Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allah’ı görürdü.
  • گر نبودی حس دیگر مر ترا ** جز حس حیوان ز بیرون هوا
  • Sende hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.
  • پس بنی آدم مکرم کی بدی ** کی به حس مشترک محرم شدی‏
  • Âdemoğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?
  • نا مصور یا مصور گفتننت ** باطل آمد بی ز صورت رستنت
  • Sen suretten kurtulmadıkça Allah ya surete sığmaz yahut sığar demen, aslı olmayan bir sözden ibarettir.
  • نامصور یا مصور پیش اوست ** کاو همه مغز است و بیرون شد ز پوست‏
  • Tasvire sığar yahut sığmaz bahsi; tamamıyla iç olmuş, suretten kurtulmuş adamın harcıdır.
  • گر تو کوری نیست بر اعمی حرج ** ور نه رو کالصبر مفتاح الفرج‏ 70
  • Eğer körsen köre teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır kurtuluşun anahtarıdır.
  • پرده‏های دیده را داروی صبر ** هم بسوزد هم بسازد شرح صدر
  • Sabır ilâcı, gözlerin perdesini de yakar, göğüsleri gönülleri de yarıp açar.
  • آینه‏ی دل چون شود صافی و پاک ** نقشها بینی برون از آب و خاک‏
  • Gönül aynası saf ve pak bir hale gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün.
  • هم ببینی نقش و هم نقاش را ** فرش دولت را و هم فراش را
  • Nakşı da müşahede edersin, nakkaşı da. Devlet yaygısını da, onu döşeyeni de.
  • چون خلیل آمد خیال یار من ** صورتش بت معنی او بت شکن‏
  • Sevgilimin hayali bana Halil gibidir. Sureti put ama manası putları kırmakta.
  • شکر یزدان را که چون شد او پدید ** در خیالش جان خیال خود بدید 75
  • Allah’a şükür olsun ki o zahir olunca can, onun hayalinden, kendi hayalini gördü.
  • خاک درگاهت دلم را می‏فریفت ** خاک بر وی کاو ز خاکت می‏شکیفت‏
  • Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.
  • گفتم ار خوبم پذیرم این از او ** ور نه خود خندید بر من زشت رو
  • Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!
  • چاره آن باشد که خود را بنگرم ** ور نه او خندد مرا من کی خرم‏
  • Çaresi şu: Kendime bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?
  • او جمیل است و محب للجمال ** کی جوان نو گزیند پیر زال‏
  • O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?
  • خوب خوبی را کند جذب این بدان ** طیبات و طیبین بر وی بخوان‏ 80
  • Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. “ Temizler, temizler içindir” ayetini oku!
  • در جهان هر چیز چیزی جذب کرد ** گرم گرمی را کشید و سرد سرد
  • Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker, soğuk soğuğu.
  • قسم باطل باطلان را می‏کشند ** باقیان از باقیان هم سر خوشند
  • Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.
  • ناریان مر ناریان را جاذب‏اند ** نوریان مر نوریان را طالب‏اند
  • Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.
  • چشم چون بستی ترا تاسه گرفت ** نور چشم از نور روزن کی شکفت‏
  • Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
  • تاسه‏ی تو جذب نور چشم بود ** تا بپیوندد به نور روز زود 85
  • Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz.
  • چشم باز ار تاسه گیرد مر ترا ** دان که چشم دل ببستی بر گشا
  • Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.