-
گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان
- Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
-
هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان
- Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
-
تتمه قصه مفلس
- Müflis hikâyesinin sonu
-
گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
- Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
-
گفت ایشان متهم باشند چون ** میگریزند از تو میگریند خون
- Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
-
از تو میخواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی میدهند 645
- Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi.
-
جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا
- Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
-
هر که را پرسید قاضی حال او ** گفت مولا دست ازین مفلس بشو
- Kadı, o adamı kime sorduysa “Efendim, bu müflisten elini yıka, bundan hayır gelmez” dedi.
-
گفت قاضی کش بگردانید فاش ** گرد شهر این مفلس است و بس قلاش
- Kadı dedi ki: “ bu müflis fazlasıyla da dolandırıcı bir adam diye şehri alenen dolaştırın.
-
کو به کو او را مناداها زنید ** طبل افلاسش عیان هر جا زنید
- Tellallar, yer, yer bağırıp onun müflisliğini her tarafta ilân etsinler.
-
هیچ کس نسیه بنفروشد بدو ** قرض ندهد هیچ کس او را تسو 650
- Kimse ona veresiye bir şey satmasın, kimse ona bir mangır bile borç vermesin.
-
هر که دعوی آردش اینجا به فن ** بیش زندانش نخواهم کرد من
- Birisi hilesine uğrar da o yüzden davaya kalkışırsa artık onu hapse atmam.
-
پیش من افلاس او ثابت شده است ** نقد و کالا نیستش چیزی به دست
- Çünkü iflası bence sabit olmuştur. Elinde ne parası var, ne pulu!” dedi.
-
آدمی در حبس دنیا ز آن بود ** تا بود کافلاس او ثابت شود
- Âdemoğlu da iflası sabit oluncaya kadar bu dünya hapishanesinde kalır.
-
مفلسی دیو را یزدان ما ** هم منادی کرد در قرآن ما
- Allah’ımız da İblisinin müflisliğini Kuran’la bize bildirmiş, her tarafa yaymıştır.
-
کاو دغا و مفلس است و بد سخن ** هیچ با او شرکت و سودا مکن 655
- O hilekâr, müflis ve kötü sözlüdür. Onunla hiçbir suretle ortak olma, oyuna girişme.
-
ور کنی او را بهانه آوری ** مفلس است او صرفه از وی کی بری
- Alışverişe girişirsen kâr edemezsin, çünkü o müflistir, ondan nasıl olur da bir şey elde edebilirsin? diye anlatmıştır.
-
حاضر آوردند چون فتنه فروخت ** اشتر کردی که هیزم میفروخت
- İş bu dereceye gelince odun, satan bir Kürdün devesini getirdiler.
-
کرد بیچاره بسی فریاد کرد ** هم موکل را به دانگی شاد کرد
- Zavallı Kürt, hayli feryat etti, hatta memura para verdi, fakat kâr etmedi.
-
اشترش بردند از هنگام چاشت ** تا شب و افغان او سودی نداشت
- Devesini çağından akşama kadar aldılar. Feryat ve figanına aldırış etmediler.
-
بر شتر بنشست آن قحط گران ** صاحب اشتر پی اشتر دوان 660
- O müthiş kıtlığı deveye bindirdiler. Deve sahibi de devenin ardından gitmekteydi.
-
سو به سو و کو به کو میتاختند ** تا همه شهرش عیان بشناختند
- Taraf, taraf, yer, yer gezdirip bütün halka teşhir ettiler.
-
پیش هر حمام و هر بازارگاه ** کرده مردم جمله در شکلش نگاه
- Her hamamın, her çarşının önünde biriken halk ona bakıyordu.
-
ده منادی گر بلند آوازیان ** کرد و ترک و رومیان و تازیان
- Türk, Kürt, Rum, Arap ve sair milletlerden sesi gür olan tellallar da kendi dillerince,
-
مفلس است این و ندارد هیچ چیز ** قرض تا ندهد کس او را یک پشیز
- “ Bu müflistir, hiçbir şeyi yoktur. Ona hiçbir kimse bir pul bile ödünç vermesin.
-
ظاهر و باطن ندارد حبهای ** مفلسی قلبی دغایی دبهای 665
- Zahiren, bâtınen bir habbesi bile yok. Müflisin biri, kalpın biri, kötü adamın biridir; bir hile, hud’a kabıdır.