- 
		    ور به حکم آرید این پژمرده را ** من نخواهم کرد زندان مرده را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Eğer aldanır da bu herifi davaya kalkışırsanız ben bu ölü herifi zindana atmam.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خوش دم است او و گلویش بس فراخ ** با شعار نو دثار شاخ شاخ
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu herif, tatlı sözlüdür, boğazı da pek boldur. Üstündeki libas yenidir ama içindekiler paramparça.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر بپوشد بهر مکر آن جامه را ** عاریه است او و فریبد عامه را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hile için o elbiseyi giyerse bilin ki kendisinin değildir, halkı aldatmak için giymiştir” diye bağırıyorlardı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   حرف حکمت بر زبان ناحکیم ** حلههای عاریت دان ای سلیم   670
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Ey temiz kalpli, hakîm olmayan kişinin dilindeki hikmet sözünü de iğreti elbise bil!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر چه دزدی حلهای پوشیده است ** دست تو چون گیرد آن ببریده دست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hırsız, bir güzel elbise giyse bile o eli kesik, senin elini nasıl tutar, sana nasıl yardım edebilir?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون شبانه از شتر آمد به زیر ** کرد گفتش منزلم دور است و دیر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Akşam vakti müflis deveden inince Kürt dedi ki: “ Evim uzak, vakit de geç.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    بر نشستی اشترم را از پگاه ** جو رها کردم کم از اخراج کاه
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kuşluk çağından beri deveye bindin. Arpadan vazgeçtim, hiç olmazsa bir avuçtan az bile olsa biraz saman ver!”
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت تا اکنون چه میکردیم پس ** هوش تو کو، نیست اندر خانه کس
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Müflis “ Şimdiye kadar niçin gezip dolaştık? Aklın nerede? Hiç anlamadın mı?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   طبل افلاسم به چرخ سابعه ** رفت و تو نشنیدهای بد واقعه   675
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Müflis olduğuma dair davul çaldılar, sesi yedinci kat göğe kadar vardı; duymadın mı?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گوش تو پر بوده است از طمع خام ** پس طمع کر میکند کور ای غلام
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah insanı sağır ve kör eder.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا کلوخ و سنگ بشنید این بیان ** مفلس است و مفلس است این قلتبان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu sözleri kerpice, taşa kadar her şey işitti. “ Bu kaltaban müflistir, müflis” diye bağırıp durdular.” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا به شب گفتند و در صاحب شتر ** بر نزد کاو از طمع پر بود پر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu sözü akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هست بر سمع و بصر مهر خدا ** در حجب بس صورت است و بس صدا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var! 
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   آن چه او خواهد رساند آن به چشم ** از جمال و از کمال و از کرشم   680
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir;
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    و انچه او خواهد رساند آن به گوش ** از سماع و از بشارت وز خروش
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کون پر چاره ست و هیچت چاره نی ** تا که نگشاید خدایت روزنی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر چه تو هستی کنون غافل از آن ** وقت حاجت حق کند آن را عیان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت پیغمبر که یزدان مجید ** از پی هر درد درمان آفرید
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   لیک ز آن درمان نبینی رنگ و بو ** بهر درد خویش بیفرمان او   685
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چشم را ای چاره جو در لامکان ** هین بنه چون چشم کشته سوی جان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    این جهان از بیجهت پیدا شده ست ** که ز بیجایی جهان را جا شده ست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    باز گرد از هست سوی نیستی ** طالب ربی و ربانیستی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    جای دخل است این عدم از وی مرم ** جای خرج است این وجود بیش و کم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma. Bu varlık da çok olsun az olsun, gider yeridir!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   کارگاه صنع حق چون نیستی است ** پس برون کارگه بیقیمتی است   690
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    یاد ده ما را سخنهای دقیق ** که ترا رحم آورد آن ای رفیق
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey hilim sahibi Allah; bize, duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.