-
طبل افلاسم به چرخ سابعه ** رفت و تو نشنیدهای بد واقعه 675
- Müflis olduğuma dair davul çaldılar, sesi yedinci kat göğe kadar vardı; duymadın mı?
-
گوش تو پر بوده است از طمع خام ** پس طمع کر میکند کور ای غلام
- Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah insanı sağır ve kör eder.
-
تا کلوخ و سنگ بشنید این بیان ** مفلس است و مفلس است این قلتبان
- Bu sözleri kerpice, taşa kadar her şey işitti. “ Bu kaltaban müflistir, müflis” diye bağırıp durdular.” dedi.
-
تا به شب گفتند و در صاحب شتر ** بر نزد کاو از طمع پر بود پر
- Bu sözü akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı.
-
هست بر سمع و بصر مهر خدا ** در حجب بس صورت است و بس صدا
- Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!
-
آن چه او خواهد رساند آن به چشم ** از جمال و از کمال و از کرشم 680
- Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir;
-
و انچه او خواهد رساند آن به گوش ** از سماع و از بشارت وز خروش
- Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
-
کون پر چاره ست و هیچت چاره نی ** تا که نگشاید خدایت روزنی
- Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
-
گر چه تو هستی کنون غافل از آن ** وقت حاجت حق کند آن را عیان
- Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
-
گفت پیغمبر که یزدان مجید ** از پی هر درد درمان آفرید
- Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
-
لیک ز آن درمان نبینی رنگ و بو ** بهر درد خویش بیفرمان او 685
- Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al.
-
چشم را ای چاره جو در لامکان ** هین بنه چون چشم کشته سوی جان
- Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
-
این جهان از بیجهت پیدا شده ست ** که ز بیجایی جهان را جا شده ست
- Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
-
باز گرد از هست سوی نیستی ** طالب ربی و ربانیستی
- Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
-
جای دخل است این عدم از وی مرم ** جای خرج است این وجود بیش و کم
- Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma. Bu varlık da çok olsun az olsun, gider yeridir!
-
کارگاه صنع حق چون نیستی است ** پس برون کارگه بیقیمتی است 690
- Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir.
-
یاد ده ما را سخنهای دقیق ** که ترا رحم آورد آن ای رفیق
- Ey hilim sahibi Allah; bize, duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.
-
هم دعا از تو اجابت هم ز تو ** ایمنی از تو مهابت هم ز تو
- Dua da senden, icabet de. Emniyet de senden korku da.
-
گر خطا گفتیم اصلاحش تو کن ** مصلحی تو ای تو سلطان سخن
- Yanlış söylediysek düzelt. Ey söz sultanı, düzeltme de senden.
-
کیمیا داری که تبدیلش کنی ** گر چه جوی خون بود نیلش کنی
- Öyle bir kimyan var ki onu değiştirebilir, kan ırmağıysa Nil haline getirirsin.
-
این چنین میناگریها کار تست ** این چنین اکسیرها اسرار تست 695
- Bu çeşit tebdil edişler, senin işin, bu türlü iksirler senin sırlarındır.
-
آب را و خاک را بر هم زدی ** ز آب و گل نقش تن آدم زدی
- Suyu toprağı birbirine kattın; sudan topraktan âdem teninin suretini düzdün.
-
نسبتش دادی و جفت و خال و عم ** با هزار اندیشه و شادی و غم
- Sonra onu karıya, dayıya, amcaya, binlerce düşünceye, neşeye ve gama kattın.
-
باز بعضی را رهایی دادهای ** زین غم و شادی جدایی دادهای
- Daha sonra da bazılarına hürlük verdin; bu gamdan, bu neşeden kurtardın:
-
بردهای از خویش و پیوند و سرشت ** کردهای در چشم او هر خوب زشت
- Kendisinden, soyundan hâlâs etti, her güzeli, gözüne çirkin gösterdin.