-
آب را و خاک را بر هم زدی ** ز آب و گل نقش تن آدم زدی
- Suyu toprağı birbirine kattın; sudan topraktan âdem teninin suretini düzdün.
-
نسبتش دادی و جفت و خال و عم ** با هزار اندیشه و شادی و غم
- Sonra onu karıya, dayıya, amcaya, binlerce düşünceye, neşeye ve gama kattın.
-
باز بعضی را رهایی دادهای ** زین غم و شادی جدایی دادهای
- Daha sonra da bazılarına hürlük verdin; bu gamdan, bu neşeden kurtardın:
-
بردهای از خویش و پیوند و سرشت ** کردهای در چشم او هر خوب زشت
- Kendisinden, soyundan hâlâs etti, her güzeli, gözüne çirkin gösterdin.
-
هر چه محسوس است او رد میکند ** و انچه ناپیداست مسند میکند 700
- Böyle adam, his âlemine mensup ne varsa reddeder, görünmeyene dayanır.
-
عشق او پیدا و معشوقش نهان ** یار بیرون فتنهی او در جهان
- Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret.
-
این رها کن عشقهای صورتی ** نیست بر صورت نه بر روی ستی
- Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.
-
آن چه معشوق است صورت نیست آن ** خواه عشق این جهان خواه آن جهان
- İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur.
-
آن چه بر صورت تو عاشق گشتهای ** چون برون شد جان چرایش هشتهای
- Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
-
صورتش بر جاست این سیری ز چیست ** عاشقا واجو که معشوق تو کیست 705
- Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim?
-
آن چه محسوس است اگر معشوقه است ** عاشق استی هر که او را حس هست
- Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
-
چون وفا آن عشق افزون میکند ** کی وفا صورت دگرگون میکند
- Vefa, aşkı artıyorsa, suret nasıl olur da vefayı değiştirir?
-
پرتو خورشید بر دیوار تافت ** تابش عاریتی دیوار یافت
- Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti.
-
بر کلوخی دل چه بندی ای سلیم ** واطلب اصلی که تابد او مقیم
- Ey temiz ve saf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.
-
ای که تو هم عاشقی بر عقل خویش ** خویش بر صورت پرستان دیده بیش 710
- Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören!
-
پرتو عقل است آن بر حس تو ** عاریت میدان ذهب بر مس تو
- Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.
-
چون زر اندود است خوبی در بشر ** ور نه چون شد شاهد تو پیر خر
- İnsanlardaki güzellik, altın yaldızdır. Öyle olmasaydı nasıl olurdu da sevgilin kart bir eşek haline gelirdi?
-
چون فرشته بود همچون دیو شد ** کان ملاحت اندر او عاریه بد
- Melek gibiyken Şeytana döndü ya. Elbette çünkü o güzellik ona ariyetti.
-
اندک اندک میستانند آن جمال ** اندک اندک خشک میگردد نهال
- O güzelliği yavaş ,yavaş alıyor, taze fidan gitgide kuruyor. ,
-
رو نعمره ننکسه بخوان ** دل طلب کن دل منه بر استخوان 715
- Var, “Yaşattıkça kuvvetlerini azaltır” ayetini oku da gönül iste, kemiğe gönül verme.
-
کان جمال دل جمال باقی است ** دولتش از آب حیوان ساقی است
- Çünkü o gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, Abıhayata sâkidir.
-
خود هم او آب است و هم ساقی و مست ** هر سه یک شد چون طلسم تو شکست
- Esasen abıhayat da kendisidir, saki de kendisi, sarhoş da. Tılsımın bozuldu mu üçü birleşir.
-
آن یکی را تو ندانی از قیاس ** بندگی کن ژاژ کم خا ناشناس
- Fakat bu birliği kıyas yoluyla bilemezsin. Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme.
-
معنی تو صورت است و عاریت ** بر مناسب شادی و بر قافیت
- Senin mana sandığın surettir, eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun!
-
معنی آن باشد که بستاند ترا ** بینیاز از نقش گرداند ترا 720
- Mana odur ki seni senden alır; suretten müstağni kalır.