-
بانگ غولان هست بانگ آشنا ** آشنایی که کشد سوی فنا
- Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer.
-
بانگ میدارد که هان ای کاروان ** سوی من آیید نک راه و نشان
- “Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.
-
نام هر یک میبرد غول ای فلان ** تا کند آن خواجه را از آفلان 750
- Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.
-
چون رسد آن جا ببیند گرگ و شیر ** عمر ضایع راه دور و روز دیر
- Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.!
-
چون بود آن بانگ غول آخر بگو ** مال خواهم جاه خواهم و آبرو
- Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.
-
از درون خویش این آوازها ** منع کن تا کشف گردد رازها
- İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.
-
ذکر حق کن بانگ غولان را بسوز ** چشم نرگس را از این کرکس بدوز
- Allah’ı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.
-
صبح کاذب را ز صادق واشناس ** رنگ می را باز دان از رنگ کاس 755
- Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırt et ki.
-
تا بود کز دیدهگان هفت رنگ ** دیدهای پیدا کند صبر و درنگ
- Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zahiri gözden başka bir göz elde edersin.
-
رنگها بینی بجز این رنگها ** گوهران بینی به جای سنگها
- O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.
-
گوهر چه بلکه دریایی شوی ** آفتاب چرخ پیمایی شوی
- Hatta gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin.
-
کار کن در کارگه باشد نهان ** تو برو در کارگه بینش عیان
- İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.
-
کار چون بر کار کن پرده تنید ** خارج آن کار نتوانیش دید 760
- Mademki iş, sahibine bir hicap olmuştur? Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin.
-
کارگه چون جای باش عامل است ** آن که بیرون است از وی غافل است
- Mademki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.
-
پس در آ در کارگه یعنی عدم ** تا ببینی صنع و صانع را بهم
- O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin.
-
کارگه چون جای روشن دیدهگی است ** پس برون کارگه پوشیدگی است
- Mademki iş yurdu; apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir.
-
رو به هستی داشت فرعون عنود ** لاجرم از کارگاهش کور بود
- İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü onun yerini görmüyordu.
-
لاجرم میخواست تبدیل قدر ** تا قضا را باز گرداند ز در 765
- Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu.
-
خود قضا بر سبلت آن حیلهمند ** زیر لب میکرد هر دم ریشخند
- Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.
-
صد هزاران طفل کشت او بیگناه ** تا بگردد حکم و تقدیر اله
- O, Allah’ın hükmünü, Allah’ın takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü.
-
تا که موسای نبی ناید برون ** کرد در گردن هزاران ظلم و خون
- Bu suretle Musa Peygamber’in zuhuruna mâni olmak istiyordu, boyuna binlerce zulüm aldı, binlerce kana girdi.
-
آن همه خون کرد و موسی زاده شد ** و ز برای قهر او آماده شد
- O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,
-
گر بدیدی کارگاه لا یزال ** دست و پایش خشک گشتی ز احتیال 770
- Eğer zevali olmayan Allah’ın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı.
-
اندرون خانهاش موسی معاف ** و ز برون میکشت طفلان را گزاف
- Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı.
-
همچو صاحب نفس کاو تن پرورد ** بر دگر کس ظن حقدی میبرد
- Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini, düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.