نام هر یک میبرد غول ای فلان ** تا کند آن خواجه را از آفلان750
Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.
چون رسد آن جا ببیند گرگ و شیر ** عمر ضایع راه دور و روز دیر
Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.!
چون بود آن بانگ غول آخر بگو ** مال خواهم جاه خواهم و آبرو
Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.
از درون خویش این آوازها ** منع کن تا کشف گردد رازها
İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.
ذکر حق کن بانگ غولان را بسوز ** چشم نرگس را از این کرکس بدوز
Allah’ı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.
صبح کاذب را ز صادق واشناس ** رنگ می را باز دان از رنگ کاس755
Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırt et ki.
تا بود کز دیدهگان هفت رنگ ** دیدهای پیدا کند صبر و درنگ
Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zahiri gözden başka bir göz elde edersin.
رنگها بینی بجز این رنگها ** گوهران بینی به جای سنگها
O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.
گوهر چه بلکه دریایی شوی ** آفتاب چرخ پیمایی شوی
Hatta gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin.
کار کن در کارگه باشد نهان ** تو برو در کارگه بینش عیان
İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.
کار چون بر کار کن پرده تنید ** خارج آن کار نتوانیش دید760
Mademki iş, sahibine bir hicap olmuştur? Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin.
کارگه چون جای باش عامل است ** آن که بیرون است از وی غافل است
Mademki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.
پس در آ در کارگه یعنی عدم ** تا ببینی صنع و صانع را بهم
O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin.
کارگه چون جای روشن دیدهگی است ** پس برون کارگه پوشیدگی است
Mademki iş yurdu; apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir.
رو به هستی داشت فرعون عنود ** لاجرم از کارگاهش کور بود
İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü onun yerini görmüyordu.
لاجرم میخواست تبدیل قدر ** تا قضا را باز گرداند ز در765
Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu.
خود قضا بر سبلت آن حیلهمند ** زیر لب میکرد هر دم ریشخند
Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.
صد هزاران طفل کشت او بیگناه ** تا بگردد حکم و تقدیر اله
O, Allah’ın hükmünü, Allah’ın takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü.
تا که موسای نبی ناید برون ** کرد در گردن هزاران ظلم و خون
Bu suretle Musa Peygamber’in zuhuruna mâni olmak istiyordu, boyuna binlerce zulüm aldı, binlerce kana girdi.
آن همه خون کرد و موسی زاده شد ** و ز برای قهر او آماده شد
O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,
گر بدیدی کارگاه لا یزال ** دست و پایش خشک گشتی ز احتیال770
Eğer zevali olmayan Allah’ın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı.
اندرون خانهاش موسی معاف ** و ز برون میکشت طفلان را گزاف
Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı.
همچو صاحب نفس کاو تن پرورد ** بر دگر کس ظن حقدی میبرد
Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini, düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.
کاین عدو و آن حسود و دشمن است ** خود حسود و دشمن او آن تن است
Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, hâlbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir, kendi nefsidir.
او چو موسی و تنش فرعون او ** او به بیرون میدود که کو عدو
O, adam Firavuna benzer, bedeni de Musa’ya. Böyle olduğu halde dışarıda “ Nerede düşman?” diye koşmaktadır. Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir.