-
خاک درگاهت دلم را میفریفت ** خاک بر وی کاو ز خاکت میشکیفت
- Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.
-
گفتم ار خوبم پذیرم این از او ** ور نه خود خندید بر من زشت رو
- Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!
-
چاره آن باشد که خود را بنگرم ** ور نه او خندد مرا من کی خرم
- Çaresi şu: Kendime bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?
-
او جمیل است و محب للجمال ** کی جوان نو گزیند پیر زال
- O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?
-
خوب خوبی را کند جذب این بدان ** طیبات و طیبین بر وی بخوان 80
- Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. “ Temizler, temizler içindir” ayetini oku!
-
در جهان هر چیز چیزی جذب کرد ** گرم گرمی را کشید و سرد سرد
- Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker, soğuk soğuğu.
-
قسم باطل باطلان را میکشند ** باقیان از باقیان هم سر خوشند
- Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.
-
ناریان مر ناریان را جاذباند ** نوریان مر نوریان را طالباند
- Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.
-
چشم چون بستی ترا تاسه گرفت ** نور چشم از نور روزن کی شکفت
- Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
-
تاسهی تو جذب نور چشم بود ** تا بپیوندد به نور روز زود 85
- Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz.
-
چشم باز ار تاسه گیرد مر ترا ** دان که چشم دل ببستی بر گشا
- Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.
-
آن تقاضای دو چشم دل شناس ** کاو همیجوید ضیای بیقیاس
- Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur, onu aç!
-
چون فراق آن دو نور بیثبات ** تاسه آوردت گشادی چشمهات
- Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır.
-
پس فراق آن دو نور پایدار ** تاسه میآرد مر آن را پاس دار
- O iki ebedî nurun firkati, seni tasalandırmaktadır. Onu koru!
-
او چو میخواند مرا من بنگرم ** لایق جذبام و یا بد پیکرم 90
- O mademki beni çağırmakta, ben de kendime bakayım. Onun cazibesine lâyık mıyım, yoksa çirkin miyim?
-
گر لطیفی زشت را در پی کند ** تسخری باشد که او بر وی کند
- Bir güzel, peşine bir çirkini takarsa onunla alay ediyor demektir.
-
کی ببینم روی خود را ای عجب ** تا چه رنگم همچو روزم یا چو شب
- Acaba yüzümü nasıl göreyim? Ne renkteyim ki, gündüz gibi miyim, gece gibi mi?
-
نقش جان خویش میجستم بسی ** هیچ میننمود نقشم از کسی
- Diye can suretimi hayli zamandır arayıp duruyordum. Fakat suretim kimseden görünmüyordu.
-
گفتم آخر آینه از بهر چیست ** تا بداند هر کسی کاو چیست و کیست
- Nihayet dedim ki, ayna neden icat edilmiş, ne güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
-
آینهی آهن برای پوستهاست ** آینهی سیمای جان سنگین بهاست 95
- Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok pahalı, çok değerlidir.
-
آینهی جان نیست الا روی یار ** روی آن یاری که باشد ز آن دیار
- Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
-
گفتم ای دل آینهی کلی بجو ** رو به دریا کار برناید به جو
- Dedim ki: Ey gönül sen küllî bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
-
زین طلب بنده به کوی تو رسید ** درد مریم را به خرما بن کشید
- Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi çekti.
-
دیدهی تو چون دلم را دیده شد ** این دل نادیده غرق دیده شد
- Gönlüm, gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.
-
آینهی کلی ترا دیدم ابد ** دیدم اندر چشم تو من نقش خود 100
- Seni ebedî olarak küllî bir ayna gördüm. Gözünden kendi suretimi müşahede ettim.