-
دشمن آن باشد کز او آید عذاب ** مانع آید لعل را از آفتاب
- Düşman, ona derler ki ondan bir azap, bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!
-
مانع خویشند جملهی کافران ** از شعاع جوهر پیغمبران
- Halbuki kâfirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler.!
-
کی حجاب چشم آن فردند خلق ** چشم خود را کور و کژ کردند خلق 795
- Halk, nasıl olur da o tek kişinin gözüne perde olur? Bilâkis kendi gözlerini kör eder, kendi gözlerini kötü bir hale sokarlar.
-
چون غلام هندویی کاو کین کشد ** از ستیزهی خواجه خود را میکشد
- Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi!
-
سر نگون میافتد از بام سرا ** تا زیانی کرده باشد خواجه را
- Köle, sahibine ziyan vermek için kendisini damdan baş aşağı yere atar, helâk olup gider!
-
گر شود بیمار دشمن با طبیب ** ور کند کودک عداوت با ادیب
- Hasta, doktora düşman olmuş; çocuk, kendisini terbiye edene düşmanlık beslemiş;( zarar kime?)!
-
در حقیقت ره زن جان خودند ** راه عقل و جان خود را خود زدند
- Hakikatte hasta da, çocuk da kendi yolunu vurmakta, kendi akıl ve canının yolunu kesmektedir.
-
گازری گر خشم گیرد ز آفتاب ** ماهیی گر خشم میگیرد ز آب 800
- Bez yıkayan, güneşe kızar; balık, denize hiddet ederse,
-
تو یکی بنگر که را دارد زیان ** عاقبت که بود سیاه اختر از آن
- Bir bak, ziyanı kime? Sonunda bu kızgınlık yüzünden kimin bahtı kararır?
-
گر ترا حق آفریند زشت رو ** هان مشو هم زشت رو هم زشت خو
- Allah seni çirkin yarattıysa kendine gel de bari hem yüzü çirkin, hem huyu çirkin olma!
-
ور برد کفشت مرو در سنگلاخ ** ور دو شاخ استت مشو تو چار شاخ
- Ayakkabın olsa bile taşlığa gitme. İki boynuzun varsa dört boynuzlu olma!
-
تو حسودی کز فلان من کمترم ** میفزاید کمتری در اخترم
- Sen “ Ben filân kişiden daha aşağı mıyım ki talihim böyle ters gidiyor” diye haset ediyorsun ama,
-
خود حسد نقصان و عیبی دیگر است ** بلکه از جمله کمیها بدتر است 805
- Esasen haset de başka bir noksan, başka bir ayıp. Hatta bütün aşağılıklardan daha beter!
-
آن بلیس از ننگ و عار کمتری ** خویش را افکند در صد ابتری
- Şeytan da aşağı olmadan arlandı, bunu ayıp telâkki etti de kendisini yüzlerce kötülüğe düşürdü.
-
از حسد میخواست تا بالا بود ** خود چه بالا بلکه خونپالا بود
- Hasedinden yücelmek istedi. Fakat yücelik nerede? Kanlara bulanıp kaldı.
-
آن ابو جهل از محمد ننگ داشت ** وز حسد خود را به بالا میفراشت
- Ebucehil, Muhammet’e uymaya utandı, hasedinden kendisini yüceltmeye, ondan yüksek olmaya çalıştı.
-
بو الحکم نامش بد و بو جهل شد ** ای بسا اهل از حسد نااهل شد
- Adı Ebül Hakem’di. Ebu cehil oldu. Nice ehliyetli kişiler vardır ki haset yüzünden naehil olup kalmışlardır!
-
من ندیدم در جهان جست و جو ** هیچ اهلیت به از خوی نکو 810
- Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim.
-
انبیا را واسطه ز آن کرد حق ** تا پدید آید حسدها در قلق
- Allah, mihnet ve ıstıraplarla hasetler meydana çıksın diye peygamberleri vasıta etti.
-
ز انکه کس را از خدا عاری نبود ** حاسد حق هیچ دیاری نبود
- Çünkü Allahtan kimse arlanmaz, Allah’a kimse haset etmez.
-
آن کسی کش مثل خود پنداشتی ** ز آن سبب با او حسد برداشتی
- Fakat halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır, o yüzden ona haset eder.
-
چون مقرر شد بزرگی رسول ** پس حسد ناید کسی را از قبول
- Fakat peygamberin büyüklüğü tahakkuk etti mi, artık ona kimse haset edemez, ona herkes uyar.
-
پس به هر دوری ولیی قایم است ** تا قیامت آزمایش دایم است 815
- Şu halde her devirde peygamber yerine bir veli vardır, bu sınama kıyamete kadar daimidir.
-
هر که را خوی نکو باشد برست ** هر کسی کاو شیشه دل باشد شکست
- Kimde iyi huy varsa kurtulmuştur; kimin kalbi sırçadansa sınmıştır.
-
پس امام حی قایم آن ولی است ** خواه از نسل عمر خواه از علی است
- İşte diri ve faal imam, o velidir; ister Ömer soyundan olsun, ister Ali soyundan!