-
آن کسی که او ببیند روی خویش ** نور او از نور خلقان است بیش
- Kendi yüzünü görmeye muktedir olanın nuru, halkın nurundan artıktır.
-
گر بمیرد دید او باقی بود ** ز انکه دیدش دید خلاقی بود 885
- O ölse bile nuru bakidir. Çünkü görüşü, Allah görüşüdür.
-
نور حسی نبود آن نوری که او ** روی خود محسوس بیند پیش رو
- Kendi yüzünü, gözünün önünde apaçık bir surette gören nur, bildiğimiz nur değildir”.
-
گفت اکنون عیبهای او بگو ** آن چنان که گفت او از عیب تو
- Padişah “Şimdi o senin ayıplarını söylediğin gibi sen de onun ayıplarını söyle
-
تا بدانم که تو غم خوار منی ** کدخدای ملکت و کار منی
- Ki, benim dostum olduğunu, memleketimde emin bir vekilim bulunduğunu ve beni sevdiğini bileyim” dedi.
-
گفت ای شه من بگویم عیبهاش ** گر چه هست او مر مرا خوش خواجهتاش
- Köle dedi ki; “Padişahım, o benim iyi bir kapı yoldaşımsa da kusurlarını söyleyeyim:
-
عیب او مهر و وفا و مردمی ** عیب او صدق و ذکا و هم دمی 890
- Kusuru; sevgi, vefa, insanlık, doğruluk, zekâ ve dostluktur.
-
کمترین عیبش جوانمردی و داد ** آن جوانمردی که جان را هم بداد
- En ehemmiyetsiz kusuru cömertlik, düşkünlere yardım etmektir. Ama nasıl cömertlik? Canını da verir.
-
صد هزاران جان خدا کرده پدید ** چه جوانمردی بود کان را ندید
- Allah bu can bağışlamaya karşılık yüz binlerce can ihsan eder. Bunu görmeyen kişi nasıl cömert olabilir?
-
ور بدیدی کی به جان بخلش بدی ** بهر یک جان کی چنین غمگین شدی
- Eğer görseydin nasıl olur da can vermeden çekinir, bir can için bu kadar tasalanırdın?
-
بر لب جو بخل آب آن را بود ** کاو ز جوی آب نابینا بود
- Su kenarındayken suyu sakınan, esirgeyen, ancak ırmağı görmeyendir.
-
گفت پیغمبر که هر که از یقین ** داند او پاداش خود در یوم دین 895
- Peygamber “Kıyamet gününde verilecek karşılığı yakînen bilen,
-
که یکی را ده عوض میآیدش ** هر زمان جودی دگرگون زایدش
- Bire on karşılık verileceğini anlayan kişinin cömertliği artıp durur, bu çeşit adam, türlü, türlü cömertlikler icat eder.” dedi.
-
جود جمله از عوضها دیدن است ** پس عوض دیدن ضد ترسیدن است
- Cömertlik, bütün karşılıkları görmedir. Şu halde karşılığı görüş, korkunun zıddıdır.
-
بخل نادیدن بود اعواض را ** شاد دارد دید در خواض را
- Nekeslik de karşılıkları görmemektir. İnciyi görmek, denize dalan dalgıcı sevindirir.
-
پس به عالم هیچ کس نبود بخیل ** ز انکه کس چیزی نبازد بیبدیل
- Eğer cömertliğe karşılık verilecek olan şeyleri herkes görseydi dünyada kimse nekes olamazdı. Çünkü hiçbir kimse karşılıksız bir şey bağışlamaz.
-
پس سخا از چشم آمد نه ز دست ** دید دارد کار جز بینا نرست 900
- Şu halde cömertlik gözden gelir, elden değil. İşe yarayan görüştür, gözü açıktan başkası kurtulamaz.
-
عیب دیگر این که خود بین نیست او ** هست او در هستی خود عیب جو
- Arkadaşımın bir kusuru da kendisini görmemesidir. O, kendisinde kusur arar durur.
-
عیب گوی و عیب جوی خود بده ست ** با همه نیکو و با خود بد بده ست
- Kendi ayıbını söyler, kendi ayıbını arar. Herkesi iyi bilir, herkesle dosttur da kendisiyle dost değildir.”
-
گفت شه جلدی مکن در مدح یار ** مدح خود در ضمن مدح او میار
- Padişah “ Arkadaşını övmede ileri gitme. Onu överken kendini övmeye kalkışma.
-
ز انکه من در امتحان آرم و را ** شرمساری آیدت در ما ورا
- Çünkü onu imtihana çekersem ilerde utanırsın” dedi.
-
قسم غلام در صدق و وفای یار خود از طهارت ظن خود
- Kölenin, iyi zannı yüzünden arkadaşının doğruluğuna ve vefakârlığına yemin etmesi
-
گفت نه و الله و بالله العظیم ** مالک الملک و به رحمان و رحیم 905
- Köle dedi ki; “ Hüküm ve kudret sahibi, bağışlayan ve acıyan Ulu Allah’a ant olsun…
-
آن خدایی که فرستاد انبیا ** نه به حاجت بل به فضل و کبریا
- Peygamberleri, ihtiyacı olduğundan değil de fazlından, kereminden gönderen,
-
آن خداوندی که از خاک ذلیل ** آفرید او شهسواران جلیل
- Aşağılık topraktan, yüce padişahlar yaratan.
-
پاکشان کرد از مزاج خاکیان ** بگذرانید از تک افلاکیان
- Onları topraktan yaratılmış mahlûkatın tabiatlarından arıtan, gök ehlinin derecelerinden üstün kılan,