English    Türkçe    فارسی   

2
914-938

  • چون که اسماعیل در جویش فتاد ** پیش دشنه‏ی آب دارش سر نهاد
  • İsmail, onun ırmağına düştü de o yüzden parlak bıçağın önüne baş koydu, boyun verdi.
  • جان داود از شعاعش گرم شد ** آهن اندر دست بافش نرم شد 915
  • Davut’un canı onun şulelerinden hararetlendi de ondan dolayı elinde demir yumuşadı, eridi.
  • چون سلیمان بد وصالش را رضیع ** دیو گشتش بنده فرمان و مطیع‏
  • Süleyman, onun vuslatından süt emdi de cinler periler onun için fermanına tabi oldular.
  • در قضا یعقوب چون بنهاد سر ** چشم روشن کرد از بوی پسر
  • Yakup, onun kaza ve kaderine teslim oldu da ondan oğlunun kokusuyla gözü açıldı, aydınlandı.
  • یوسف مه رو چو دید آن آفتاب ** شد چنان بیدار در تعبیر خواب‏
  • Ay yüzlü Yusuf, o güneşi gördü de rüya tabirinde o kadar uyanık hale geldi.
  • چون عصا از دست موسی آب خورد ** ملکت فرعون را یک لقمه کرد
  • Asâ, Musa’nın ellinden su içti de o yüzden Firavun’un saltanatını bir lokma etti.
  • نردبانش عیسی مریم چو یافت ** بر فراز گنبد چارم شتافت‏ 920
  • Meryem oğlu Îsa, merdivenini buldu da dördüncü kat göğün üstüne çıktı.
  • چون محمد یافت آن ملک و نعیم ** قرص مه را کرد او در دم دو نیم‏
  • Muhammed, o mülkü, o nimeti buldu da hemencecik ayı ikiye böldü.
  • چون ابو بکر آیت توفیق شد ** با چنان شه صاحب و صدیق شد
  • Ebubekir, tevfika mazhar oldu da öyle bir padişahın müsahibi oldu, öyle bir padişahı candan tasdik etti.
  • چون عمر شیدای آن معشوق شد ** حق و باطل را چو دل فاروق شد
  • Ömer, o mâşuka âşık oldu da gönül gibi, hakkı bâtılı ayırt etti.
  • چون که عثمان آن عیان را عین گشت ** نور فایض بود و ذی النورین گشت‏
  • Osman, o apaçık görüşün ta kendisi oldu da feyizli bir nura nail olup Zinnûreyn oldu.
  • چون ز رویش مرتضی شد در فشان ** گشت او شیر خدا درمرج جان‏ 925
  • Mürteza, onun yüzünden inciler saçtı da can vadisinde Allah aslanı kesildi.
  • چون جنید از جند او دید آن مدد ** خود مقاماتش فزون شد از عدد
  • Cüneyt, onun askerinden yardıma nail olunca eriştiği mertebeler sayıdan üstün oldu.
  • بایزید اندر مزیدش راه دید ** نام قطب العارفین از حق شنید
  • Bayezid, onun ihsanına yol bulunca Allahtan “ Kutbül Ârifin” adını duydu.
  • چون که کرخی کرخ او را شد حرص ** شد خلیفه‏ی عشق و ربانی نفس‏
  • Kerhî, onun harimine bekçi olunca aşk halifesi oldu, nefesleri Allah nefesi haline geldi.
  • پور ادهم مرکب آن سو راند شاد ** گشت او سلطان سلطانان داد
  • Edhemoğlu, atını sevinçle o tarafa koşturunca âdil sultanların sultanı oldu.
  • و آن شقیق از شق آن راه شگرف ** گشت او خورشید رای و تیز طرف‏ 930
  • Şakik, o ulu yolun meşakkati yüzünden güneş gibi aydınlatıcı bir reye, her şeyi gören bir göze erişti.
  • صد هزاران پادشاهان نهان ** سر فرازانند ز آن سوی جهان‏
  • Daha nice yüz bin gizli Padişahlar var ki o nur âleminde yüceliğe sahiptirler, makamları vardır.
  • نامشان از رشک حق پنهان بماند ** هر گدایی نامشان را بر نخواند
  • Allah, her yoksul, onların adlarını anmasın diye gayretinden adlarını gizledi.
  • حق آن نور و حق نورانیان ** کاندر آن بحرند همچون ماهیان‏
  • O nura ve denizde balıklar gibi yaşayan nuranilere ant olsun…
  • بحر جان و جان بحر ار گویمش ** نیست لایق نام نو می‏جویمش‏
  • O nura ve o denizi, denizin canı desem de lâyık değil. O âleme yeni bir ad aramaktayım.
  • حق آن آنی که این و آن از اوست ** مغزها نسبت بدو باشد چو پوست‏ 935
  • O Allah’a ant olsun ki bu da ondandır, o da ondan. İçler, hakikatler, ona nispetle kabuktur, zahirdir.
  • که صفات خواجه‏تاش و یار من ** هست صد چندان که این گفتار من‏
  • Ant olsun o Allah’a ki kapı yoldaşım ve dostum, bu benim sözlerimden yüz kat daha üstündür.
  • آن چه می‏دانم ز وصف آن ندیم ** باورت ناید چه گویم ای کریم‏
  • Arkadaşımın evsafından bildiklerimi söyledim, fakat ey kerem sahibi inanmıyorsun; ne diyeyim?”
  • شاه گفت اکنون از آن خود بگو ** چند گویی آن این و آن او
  • Padişah dedi ki: “Şimdi artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun, bunun halini anlatacaksın?