-
گفتم آخر آینه از بهر چیست ** تا بداند هر کسی کاو چیست و کیست
- Nihayet dedim ki, ayna neden icat edilmiş, ne güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
-
آینهی آهن برای پوستهاست ** آینهی سیمای جان سنگین بهاست 95
- Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok pahalı, çok değerlidir.
-
آینهی جان نیست الا روی یار ** روی آن یاری که باشد ز آن دیار
- Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
-
گفتم ای دل آینهی کلی بجو ** رو به دریا کار برناید به جو
- Dedim ki: Ey gönül sen küllî bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
-
زین طلب بنده به کوی تو رسید ** درد مریم را به خرما بن کشید
- Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi çekti.
-
دیدهی تو چون دلم را دیده شد ** این دل نادیده غرق دیده شد
- Gönlüm, gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.
-
آینهی کلی ترا دیدم ابد ** دیدم اندر چشم تو من نقش خود 100
- Seni ebedî olarak küllî bir ayna gördüm. Gözünden kendi suretimi müşahede ettim.
-
گفتم آخر خویش را من یافتم ** در دو چشمش راه روشن یافتم
- Nihayet ben, beni buldum, iki gözünde aydın bir yol gördüm, dedim
-
گفت وهمم کان خیال تست هان ** ذات خود را از خیال خود بدان
- Vehmin; kendine gel, o senin hayalindir. Kendini hayalinden ayırt et dedi.
-
نقش من از چشم تو آواز داد ** که منم تو تو منی در اتحاد
- Suretim gözünden seslendi: Birlikte ben senim, sen de bensin.
-
کاندر این چشم منیر بیزوال ** از حقایق راه کی یابد خیال
- Hayal bu zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlerden nasıl yol bulur da girer?
-
در دو چشم غیر من تو نقش خود ** گر ببینی آن خیالی دان و رد 105
- Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu reddet!
-
ز آن که سرمهی نیستی در میکشد ** باده از تصویر شیطان میچشد
- Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte… Şarabı, Şeytanının tasvirinden tatmaktadır.
-
چشمشان خانهی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم
- Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.
-
چشم من چون سرمه دید از ذو الجلال ** خانهی هستی است نه خانهی خیال
- Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal evi değil.
-
تا یکی مو باشد از تو پیش چشم ** در خیالت گوهری باشد چو یشم
- Gözünde bir tek kıl olsa hayalinde gevher, yeşim taşı gibi görünür.
-
یشم را آن گه شناسی از گهر ** کز خیال خود کنی کلی عبر 110
- Hayalinden tamamıyla geçersen o vakit yeşim taşını, gevherden ayırt edebilirsin.
-
یک حکایت بشنو ای گوهر شناس ** تا بدانی تو عیان را از قیاس
- Ey gevher tanıyan kişi, bir hikâye dinle de meydanda ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.
-
هلال پنداشتن آن شخص خیال را در عهد عمر
- Allah razı olsun, Ömer zamanında birisinin, hayalini hilâl sanması.
-
ماه روزه گشت در عهد عمر ** بر سر کوهی دویدند آن نفر
- Ömer zamanında oruç ayı geldi. Birkaç kişi bir dağın tepesine koştu.
-
تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال
- Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
-
چون عمر بر آسمان مه را ندید ** گفت کاین مه از خیال تو دمید
- Ömer gökyüzüne baktıysa da ayı göremedi. “ Bu ay senin hayalinden meydana geldi.
-
ور نه من بیناترم افلاک را ** چون نمیبینم هلال پاک را 115
- Yoksa ben, gökleri senden daha iyi görürüm. Tertemiz hilâli nasıl olur da görmem?
-
گفت تر کن دست و بر ابرو بمال ** آن گهان تو بر نگر سوی هلال
- Elini ısla da kaşını sıvazla. Ondan sonra hilâle bak!” dedi.
-
چون که او تر کرد ابرو مه ندید ** گفت ای شه نیست مه شد ناپدید
- Adam elini ıslayıp kaşını sıvazlayınca ayı göremedi. “ Padişahım, ay yok görünmez oldu” dedi.
-
گفت آری موی ابرو شد کمان ** سوی تو افکند تیری از گمان
- Ömer dedi ki: “Evet, kaşının kılı seni şüphelendirdi; yaydan sana bir ok attı”.