English    Türkçe    فارسی   

2
980-1004

  • چاکرت شاها جنایت می‏کند ** آن عرض زنجیر و زندان می‏شود 980
  • Padişahım, kulun hain olsa o araz, yani hainliği, zincir ve zindan olmakta.
  • بنده‏ات چون خدمت شایسته کرد ** آن عرض نه خلعتی شد در نبرد
  • Yerinde ve değerinde bir hizmette bulunsa, savaşta bir yararlık gösterse o araz da bir hil’at şeklinde temessül etmekte.
  • این عرض با جوهر آن بیضه است و طیر ** این از آن و آن از این زاید به سیر
  • Bu arazla cevher, kuşla yumurtadır; bu ondan olmakta, o bundan doğmakta.”
  • گفت شاهنشه چنین گیر المراد ** این عرضهای تو یک جوهر نزاد
  • Padişah, köleye “ Tut ki dediklerin doğru, hepsini kabul ettim. Fakat arazlardan bir cevher doğmadı ki” dedi.
  • گفت مخفی داشته ست آن را خرد ** تا بود غیب این جهان نیک و بد
  • Köle “ Bu iyi ve kötü dünyası, gayp âlemi haline gelsin, iyilik ve fenalık apaçık bilinmesin diye akıl onları gizlemiştir.
  • ز انکه گر پیدا شدی اشکال فکر ** کافر و مومن نگفتی جز که ذکر 985
  • Çünkü fikrin şekil ve suretleri meydana çıksaydı kâfir ve mümin, yalnız Allah’ı zikreder, başka bir söz söyleyemezdi.
  • پس عیان بودی نه غیب ای شاه این ** نقش دین و کفر بودی بر جبین‏
  • Eğer iyilik ve kötülükten meydana gelen suretler gizli olmayıp da meydana bulunsaydı küfür ve iman, apaçık meydana çıkar, alında yazılırdı.
  • کی درین عالم بت و بتگر بدی ** چون کسی را زهره‏ی تسخر بدی‏
  • O takdirde nasıl olurdu da bu âlemde put kalır, puta tapan bulunurdu? Nasıl olur da kimsenin kimseyle alay etmeye mecali kalırdı.
  • پس قیامت بودی این دنیای ما ** در قیامت کی کند جرم و خطا
  • O vakit bu dünyamız kıymet kesilirdi. Kıyamette kim suç işleyebilir” dedi.
  • گفت شه پوشید حق پاداش بد ** لیک از عامه نه از خاصان خود
  • Padişah “ Allah bütün mücazatı gizledi, gizledi ama avamdan gizledi, kendi haslarından değil.
  • گر به دامی افکنم من یک امیر ** از امیران خفیه دارم نه از وزیر 990
  • Ben bir emiri tuzağa düşürmek dilersem emirlerden gizlerim, fakat vezirden gizlemem.
  • حق به من بنمود پس پاداش کار ** وز صورهای عملها صد هزار
  • Hak bana işlerin mükâfat ve mücazaatını, amellerden yüz binlercesinin büründüğü suretleri gösterdi.
  • تو نشانی ده که من دانم تمام ** ماه را بر من نمی‏پوشد غمام‏
  • Ben bilirim ama sen de bir nişane ver. Ay, bulutla örtülse de bana gizli değildir” dedi.
  • گفت پس از گفت من مقصود چیست ** چون تو می‏دانی که آن چه بود چیست‏
  • Köle, mademki olanı, biteni olduğu gibi biliyorsun; beni söyletmeden kastın ne, deyince;
  • گفت شه حکمت در اظهار جهان ** آن که دانسته برون آید عیان‏
  • Padişah “ Dünyayı izhar etmekteki hikmet, Allah’ın ilmindekileri izhar etmektir.
  • آن چه می‏دانست تا پیدا نکرد ** بر جهان ننهاد رنج طلق و درد 995
  • Bildiğini izhar etmedikçe âlemdeki zahmet ve meşakkatleri belirtmez.
  • یک زمان بی‏کار نتوانی نشست ** تا بدی یا نیکیی از تو نجست‏
  • Senden bir kötülük yahut iyilik meydana gelmeksizin hatta bir an bile duramazsın.
  • این تقاضاهای کار از بهر آن ** شد موکل تا شود سرت عیان‏
  • Bu amelleri izhar etme zarureti, sırrının açığa çıkması içindir.
  • پس کلابه‏ی تن کجا ساکن شود ** چون سر رشته‏ی ضمیرش می‏کشد
  • Nasıl olur da ipliğin ucunu gönlün çekip durduğu halde iplik eğirme âletine benzeyen tenin işlemez?
  • تاسه‏ی تو شد نشان آن کشش ** بر تو بی‏کاری بود چون جان کنش‏
  • Tasalanman, dertlenmen; gönlünün o çekişine, isteğine alamettir. O işi yapmamak da sana açıkça can çekişmedir, ölümdür.
  • این جهان و آن جهان زاید ابد ** هر سبب مادر اثر از وی ولد 1000
  • Bu âlem de daimî olarak doğurur, o âlem de. Her sebep anadır, eser çocuğunu meydana getirir.
  • چون اثر زایید آن هم شد سبب ** تا بزاید او اثرهای عجب‏
  • Eser doğdu mu ondan da şaşılacak sebepler doğması için sebep haline gelir.
  • این سببها نسل بر نسل است لیک ** دیده‏ای باید منور نیک نیک‏
  • Bu sebepler, nesilden nesile yürür gider. Fakat görmek için adamakıllı aydın bir göz lâzım dedi” dedi.
  • شاه با او در سخن اینجا رسید ** یا بدید از وی نشانی یا ندید
  • Padişah, onunla konuşurken söz buraya gelince o köleden bir alâmet gördü mü, görmedi mi? Bilmem.
  • گر بدید آن شاه جویا دور نیست ** لیک ما را ذکر آن دستور نیست‏
  • Hakikati arayan o padişahın, köleden bir nişan, bir alâmet görmesi, hiç de umulmayacak bir şey değil. Fakat gördüğünü söylemek için bize izin yok.