English    Türkçe    فارسی   

3
1230-1254

  • ساحران قصد عصا کردند زود ** کز پسش باید شدن وانگه ربود 1230
  • Hemencecik asayı çalmak için Musa’nın ardından gidecekler, sopayı kapıvereceklerdi.
  • اندکی چون پیشتر کردند ساز ** اندر آمد آن عصا در اهتزاز
  • Onlar, azıcık yürüyüp bu işe niyetlenir niyetlenmez asa titremeye başladı.
  • آنچنان بر خود بلرزید آن عصا ** کان دو بر جا خشک گشتند از وجا
  • Öyle bir titremeye başladı ki her ikisi de korkudan yerlerinde katılıp kaldılar.
  • بعد از آن شد اژدها و حمله کرد ** هر دوان بگریختند و روی‌زرد
  • Sonra asa ejderha oldu, onlara saldırdı. İkisi de sapsarı kesilip kaçmaya başladılar.
  • رو در افتادن گرفتند از نهیب ** غلط غلطان منهزم در هر نشیب
  • Korkudan her inişte sendeleyip yuvarlanarak yüz üstü düşüyorlar, kalkıp yine kaçmaya çalışıyorlardı.
  • پس یقینشان شد که هست از آسمان ** زانک می‌دیدند حد ساحران 1235
  • Katiyetle anladılar ki bu iş Allah işi, sihirbazların harcı değil bu!
  • بعد از آن اطلاق و تبشان شد پدید ** کارشان تا نزع و جان کندن رسید
  • Korkularından âdeta sıtmaya, hummaya tutulmuş gibi titriyorlardı; ölüm haline gelmişlerdi.
  • پس فرستادند مردی در زمان ** سوی موسی از برای عذر آن
  • Yaptıkları işten dolayı özür dilemek üzere Musa’ya bir adam gönderdiler.
  • کامتحان کردیم و ما را کی رسد ** امتحان تو اگر نبود حسد
  • “Evvelce sana hased ediyor, seni kıskanıyorduk, o yüzden sınadık, yoksa seni sınamak kimin haddine düşmüş?
  • مجرم شاهیم ما را عفو خواه ** ای تو خاص الخاص درگاه اله
  • Sen bir Padişahsın, senin yanında biz mücrimiz, bizi affet ey Allah dergâhı haslarının hası! Diye ricada bulundular.
  • عفو کرد و در زمان نیکو شدند ** پیش موسی بر زمین سر می‌زدند 1240
  • Musa onları affetti, derhal iyileştiler, sıhhat buldular, Musa’nın önünde yere secde ettiler.
  • گفت موسی عفو کردم ای کرام ** گشت بر دوزخ تن و جانتان حرام
  • Musa dedi ki: “Ey ulular, sizi affettim. Cehennem teninize haram oldu, canınıza da.
  • من شما را خود ندیدم ای دو یار ** اعجمی سازید خود را ز اعتذار
  • Ey dostlar, ben sizi görmemiş olayım, siz de beni görmemiş gibi davranın.
  • همچنان بیگانه‌شکل و آشنا ** در نبرد آیید بهر پادشا
  • Kalben âşina, fakat zahiren yabancı bir halde padişahın huzuruna benimle savaşmaya gelin!”
  • پس زمین را بوسه دادند و شدند ** انتظار وقت و فرصت می‌بدند
  • Bunun üzerine sihirbazlar yeri öpüp gittiler, çağırıldıkları zamanı ve fırsat vaktini gözetmeye koyuldular.
  • جمع آمدن ساحران از مداین پیش فرعون و تشریفها یافتن و دست بر سینه زدن در قهر خصم او کی این بر ما نویس
  • Sihirbazların şehirlerden toplanıp Firavunun huzuruna gelmeleri, ihsanlara nail olmaları, ellerini göğüslerine koyup düşmanını kahredeceklerine dair söz vermeleri
  • تا بفرعون آمدند آن ساحران ** دادشان تشریفهای بس گران 1245
  • Sihirbazlar Firavunun huzuruna geldiler. Firavun onlara birçok ihsanlarda bulundu, elbiseler verdi.
  • وعده‌هاشان کرد و پیشین هم بداد ** بندگان و اسپان و نقد و جنس و زاد
  • Onlara daha bir hayli ihsanlarda bulunacağına dair vaatlerde bulundu, önceden de kullar, atlar, ağır ve değerli şeyler, yiyecek ve içecek verdi.
  • بعد از آن می‌گفت هین ای سابقان ** گر فزون آیید اندر امتحان
  • Ondan sonra: “Ey devletimle ileri giden kişiler, imtihanda galip gelirseniz,
  • برفشانم بر شما چندان عطا ** که بدرد پرده‌ی جود و سخا
  • Size o derecede ihsanlarda bulunacağım ki cömertlik de utanacak” dedi.
  • پس بگفتندش به اقبال تو شاه ** غالب آییم و شود کارش تباه
  • Sihirbazlar da cevaben dediler ki: “Padişahın sayesinde galebe edeceğiz, düşmanın bitik bir hale gelecek.
  • ما درین فن صفدریم و پهلوان ** کس ندارد پای ما اندر جهان 1250
  • Biz bu fende saflar bozan yiğitleriz. Âlemde kimse bizimle başa çıkamaz.”
  • ذکر موسی بند خاطرها شدست ** کین حکایتهاست که پیشین بدست
  • Musa’nın anılışı, hatırları oraya bağlıyor, bu hikâyeler evvelce olup biten şeylere aittir zannını veriyor.
  • ذکر موسی بهر روپوشست لیک ** نور موسی نقد تست ای مرد نیک
  • Hâlbuki Musa’yı anmamız işi gizlemek için. Yoksa Musa’nın nuru, ey iyi adam, senin bugün elinde.
  • موسی و فرعون در هستی تست ** باید این دو خصم را در خویش جست
  • Musa da sende, Firavun da. Bu iki düşmanı da kendinde ara sen.
  • تا قیامت هست از موسی نتاج ** نور دیگر نیست دیگر شد سراج
  • Musa, kıyamete kadar vardır. Nuru hep o nurdur, başka nur değil… Değişen yalnız kandildir.