-
پس بنه بر جای هر دم را عوض ** تا ز واسجد واقترب یابی غرض
- Şu halde her an yerine karşılık koy ki: “Secde et de yaklaş” ayetinin maksadı neyse bulasın.
-
در تمامی کارها چندین مکوش ** جز به کاری که بود در دین مکوش
- Bütün işlere böyle çalışma, dindeki işten başka iş için savaşma.
-
عاقبت تو رفت خواهی ناتمام ** کارهاات ابتر و نان تو خام
- Sonra sonunda tamamlamadan geçip gidersin. İşlerin sona ermez, ekmeğin de ham kalır.
-
وان عمارت کردن گور و لحد ** نه به سنگست و به چوب و نه لبد 130
- O mezarını lâhdini yapma işi taşla, tahtayla, kilimle, keçeyle olmaz.
-
بلک خود را در صفا گوری کنی ** در منی او کنی دفن منی
- Kendine gönülde bir mezar kazman, onun benliğinin önünde bu benliği görmen gerektir.
-
خاک او گردی و مدفون غمش ** تا دمت یابد مددها از دمش
- Onun toprağı olman, gamına gömülmen lâzım ki nefesin, nefesinden yardımlara nail olsun, nefesin kutlu ve tesirli bir hale gelsin.
-
گورخانه و قبهها و کنگره ** نبود از اصحاب معنی آن سره
- Mezara türbe yapmak, üstüne kubbe kurmak, mana sahiplerine makbul değildir.
-
بنگر اکنون زنده اطلسپوش را ** هیچ اطلس دست گیرد هوش را
- Bir bak da gör, diri iken atlaslara bürünen kişinin aklını o ipekler, o atlaslar hiç fazlalaştırır, onun reyine isabet verir mi?
-
در عذاب منکرست آن جان او ** گزدم غم دل دل غمدان او 135
- Canı Münker ve Nekir’in azabına uğramış, gamlı gönlünde de gam akrepleri yer tutmuştur.
-
از برون بر ظاهرش نقش و نگار ** وز درون ز اندیشهها او زار زار
- Zahirini süslemiş, püslemiş ama içi düşüncelerden feryatlara düşmüş.
-
و آن یکی بینی در آن دلق کهن ** چون نبات اندیشه و شکر سخن
- Başka birini de görürsün ki eski elbiseler giyinmiş ama o köhne libaslar içinde kamışa benzer, sözü de şeker gibidir.
-
بازگشتن به حکایت پیل
- Fil hikâyesine dönüş, öğütçünün öğüdü
-
گفت ناصح بشنوید این پند من ** تا دل و جانتان نگردد ممتحن
- Öğütçü dedi ki “Bu öğüdümü tutun da gönlünüz, canınız belâlara düşmesin.
-
با گیاه و برگها قانع شوید ** در شکار پیلبچگان کم روید
- Otlara, yapraklara kaani olun, fil yavrularını avlamaya varmayın.
-
من برون کردم ز گردن وام نصح ** جز سعادت کی بود انجام نصح 140
- Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur.
-
من به تبلیغ رسالت آمدم ** تا رهانم مر شما را از ندم
- Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
-
هین مبادا که طمع رهتان زند ** طمع برگ از بیخهاتان بر کند
- Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
-
این بگفت و خیربادی کرد و رفت ** گشت قحط و جوعشان در راه زفت
- Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
-
ناگهان دیدند سوی جادهای ** پور پیلی فربهی نو زادهای
- Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
-
اندر افتادند چون گرگان مست ** پاک خوردندش فرو شستند دست 145
- Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar.
-
آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
-
از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
-
پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
-
دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
-
بوی میکرد آن دهانش را سه بار ** هیچ بویی زو نیامد ناگوار 150
- Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi.
-
چند باری گرد او گشت و برفت ** مر ورا نازرد آن شهپیل زفت
- Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadı.