-
جنبش کفها ز دریا روز و شب ** کف همیبینی و دریا نه عجب
- Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi göremiyorsun!
-
ما چو کشتیها بهم بر میزنیم ** تیرهچشمیم و در آب روشنیم
- Biz, gemilere benziyoruz. Aydın denizin içindeyiz de gözlerimiz görmüyor, birbirimize çarpıp duruyoruz.
-
ای تو در کشتی تن رفته به خواب ** آب را دیدی نگر در آب آب
- Ey ten gemisine binmiş, uykuya dalmış adam, denizi gördün ama asıl denizin denizine bak!
-
آب را آبیست کو میراندش ** روح را روحیست کو میخواندش
- Denizin de bir denizi var, onu sürüp duruyor. Ruhun da bir ruhu var, onu istediği tarafa çeker çevirir?
-
موسی و عیسی کجا بد کفتاب ** کشت موجودات را میداد آب 1275
- Güneş, bütün varlık ekinini suladığı vakit Musa neredeydi, İsa nerde?
-
آدم و حوا کجا بد آن زمان ** که خدا افکند این زه در کمان
- Allah bu yaya kiriş taktığı zaman Âdem neredeydi, Havva nerede?
-
این سخن هم ناقص است و ابترست ** آن سخن که نیست ناقص آن سرست
- Bu söz de noksandır, bu sözün de bir neticesi yoktur. Noksan olmayan söz o tarafa, hakikat âlemine ait olan sözdür.
-
گر بگوید زان بلغزد پای تو ** ور نگوید هیچ از آن ای وای تو
- eksik
-
ور بگوید در مثال صورتی ** بر همان صورت بچفسی ای فتی
- Fakat sana söylense hemencecik o misale yapışır, o sureti hakikat sanırsın a yiğidim!
-
بستهپایی چون گیا اندر زمین ** سر بجنبانی ببادی بییقین 1280
- Ot gibi ayağın yere bağlı… Hakikate erişemez de bir yelle başını sallar durursun.
-
لیک پایت نیست تا نقلی کنی ** یا مگر پا را ازین گل بر کنی
- Ayağın yok ki bir yerden bir yere gidebilesin yahut çalışıp çabalayıp ayağını bu balçıktan kurtarasın.
-
چون کنی پا را حیاتت زین گلست ** این حیاتت را روش بس مشکلست
- Nasıl kurtarabilir, nasıl bu balçıktan ayağının çekebilirsin? Hayatın bu balçıktan. Hayatını terk etmekse senin için pek müşkül bir şey!
-
چون حیات از حق بگیری ای روی ** پس شوی مستغنی از گل میروی
- Fakat ey yoksul adam, Hak’tan hayat bulursan topraktan müstağni olur, bu balçığı o vakit terk edersin.
-
شیر خواره چون ز دایه بسکلد ** لوتخواره شد مرورا میهلد
- Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider.
-
بستهی شیر زمینی چون حبوب ** جو فطام خویش از قوت القلوب 1285
- Sen, topraktan biten taneler gibi yerin sütüne bağlanmış, ona bağlanmış, ona alışmışsın. Kalplerin gıdasına alış da bu sütten kesilmeye bak!
-
حرف حکمت خور که شد نور ستیر ** ای تو نور بیحجب را ناپذیر
- Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye!
-
تا پذیرا گردی ای جان نور را ** تا ببینی بیحجب مستور را
- Böyle böyle o hicapsız nuru da kabul etmeye istidat kazanır, gizli nuru da hicapsız olarak görürsün.
-
چون ستاره سیر بر گردون کنی ** بلک بی گردون سفر بیچون کنی
- Bu suretle yıldız gibi felekte seyreder, hatta felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin!
-
آنچنان کز نیست در هست آمدی ** هین بگو چون آمدی مست آمدی
- Yokluktan varlığa geldin ya… Kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… Hiç kendinden haberin yok!
-
راههای آمدن یادت نماند ** لیک رمزی بر تو بر خواهیم خواند 1290
- Geldiğin yollar aklında bile kalmadı. Fakat biz yine sana bir remiz söyleyecek, bir şey hatırlatacağız.
-
هوش را بگذار وانگه هوشدار ** گوش را بر بند وانگه گوش دار
- Bu aklı terk et de hakikî akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakikî kulak kesil!
-
نه نگویم زانک خامی تو هنوز ** در بهاری تو ندیدستی تموز
- Hayır hayır… Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha ilkbahardasın, Temmuzu görmedin bile!
-
این جهان همچون درختست ای کرام ** ما برو چون میوههای نیمخام
- Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.
-
سخت گیرد خامها مر شاخ را ** زانک در خامی نشاید کاخ را
- Ham meyveler, daha iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.
-
چون بپخت و گشت شیرین لبگزان ** سست گیرد شاخها را بعد از آن 1295
- Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir.