چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد 1335
Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.”
تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.
متصل نه منفصل نه ای کمال ** بلک بی چون و چگونه و اعتلال 1340
Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebepsiz, illetsiz bir haldeyim.
ماهیانیم و تو دریای حیات ** زندهایم از لطفت ای نیکو صفات
Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lütfunla diriyiz.
تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بودهای در ماجرا
Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
با تو میگفتم نه با ایشان سخن ** ای سخنبخش نو و آن کهن
Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن 1345
Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder;
روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا میگوید آن مدحت کرا
Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطهی اطلال را بر داشتی
Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی میزدند
Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو 1350
De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım.
هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری 1355
Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim.
بهر کنعانی دل تو نشکنم ** لیکت از احوال آگه میکنم
Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi.
گفت نه نه راضیم که تو مرا ** هم کنی غرقه اگر باید ترا
Nuh, “Hayır hayır… Eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım.
هر زمانم غرقه میکن من خوشم ** حکم تو جانست چون جان میکشم
Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım.
ننگرم کس را وگر هم بنگرم ** او بهانه باشد و تو منظرم
Hiç kimseciğe bakmam, bakmam bile o bakış bahanedir, gördüğüm sensin.