روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا میگوید آن مدحت کرا
Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطهی اطلال را بر داشتی
Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی میزدند
Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو1350
De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım.
هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری1355
Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim.
بهر کنعانی دل تو نشکنم ** لیکت از احوال آگه میکنم
Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi.
گفت نه نه راضیم که تو مرا ** هم کنی غرقه اگر باید ترا
Nuh, “Hayır hayır… Eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım.
هر زمانم غرقه میکن من خوشم ** حکم تو جانست چون جان میکشم
Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım.
ننگرم کس را وگر هم بنگرم ** او بهانه باشد و تو منظرم
Hiç kimseciğe bakmam, bakmam bile o bakış bahanedir, gördüğüm sensin.
عاشق صنع توم در شکر و صبر ** عاشق مصنوع کی باشم چو گبر1360
Şükür, zamanında da senin yaptığın işe, sana âşığım, sabır zamanında da. Kâfir gibi hiç senin yarattığına âşık olur muyum?
عاشق صنع خدا با فر بود ** عاشق مصنوع او کافر بود
Allah hükmüne âşık olan nurlanır, yarattığına âşık olansa kâfir olur, diye cevap verdi.
توفیق میان این دو حدیث کی الرضا بالکفر کفر و حدیث دیگر من لم یرض بقضایی فلیطلب ربا سوای
Küfre razı olma küfürdür, hadisiyle kaza ve kaderine razı olmayan benden başka bir Allah arasın hadisinin manalarını birleştirmek
دی سالی کرد سایل مر مرا ** زانک عاشق بود او بر ماجرا
Dün mübahaseyi seven birisi, bana bir sual sordu.
گفت نکتهی الرضا بالکفر کفر ** این پیمبر گفت و گفت اوست مهر
Dedi ki: “Küfre razı olmak küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir.
باز فرمود او که اندر هر قضا ** مر مسلمان را رضا باید رضا
Sonra da yine “Müslüman olan kişinin her türlü kazaya razı olması lazımdır” buyurdu.
نه قضای حق بود کفر و نفاق ** گر بدین راضی شوم باشد شقاق1365
Kâfirlik ve münafıklık da Allah’ın kaza ve kaderiyle değil mi? Fakat buna razı olursak (ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız?
ور نیم راضی بود آن هم زیان ** پس چه چاره باشدم اندر میان
Razı olmazsak o da suç… Peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.”
گفتمش این کفر مقضی نه قضاست ** هست آثار قضا این کفر راست
Ona dedim ki: “Bu küfür, Allah’ın takdiriyledir ama Allah’ın hükmüyle, Allah’ın emir ve rızasıyla değildir. Bu küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir.
پس قضا را خواجه از مقضی بدان ** تا شکالت دفع گردد در زمان
Hocam, Allah’ın kaza ve kaderini, Allah’ın bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün kalmasın.
راضیم در کفر زان رو که قضاست ** نه ازین رو که نزاع و خبث ماست
Küfrede razıyız, çünkü Allah’ın bilgisine muvafıktır, fakat bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.
کفر از روی قضا خود کفر نیست ** حق را کافر مخوان اینجا مهایست1370
Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kâfir deme, burada dur!