-
هست صافی غرق عشق ذوالجلال ** ابن کس نه فارغ از اوقات و حال
- Bu çeşit sofi, tamamıyla ululuk sahibi Allah’ın nuruna gark olmuştur. Kimsenin oğlu değildir o… vakitlerden de kurtulmuştur, hallerden de!
-
غرقهی نوری که او لم یولدست ** لم یلد لم یولد آن ایزدست 1435
- Doğurmayan nura batmıştır. Doğmayan, doğurmayan zatsa ancak Allah’tır.
-
رو چنین عشقی بجو گر زندهای ** ورنه وقت مختلف را بندهای
- Diriysen yürü, böyle bir aşk ara… Yoksa birbirine aykırı vakitlere kulsun.
-
منگر اندر نقش زشت و خوب خویش ** بنگر اندر عشق و در مطلوب خویش
- Çirkin, güzel nakışlara bakma da kendi aşkına, kendi dileğine bak!
-
منگر آنک تو حقیری یا ضعیف ** بنگر اندر همت خود ای شریف
- Hor musun, zayıf mı? Buna bakma da ey kadri yüce kişi, himmetine, gayretine bak!
-
تو به هر حالی که باشی میطلب ** آب میجو دایما ای خشکلب
- Ne halde olursan ol, boş durma, ey dudakları kurumuş susuz, daima su araştır!
-
کان لب خشکت گواهی میدهد ** کو بخر بر سر منبع رسد 1440
- O susuz, o kupkuru dudağın yok mu? O dudak, sudan haber verme de… Nihayet kaynağa ulaşacağını bildirmede.
-
خشکی لب هست پیغامی ز آب ** که بمات آرد یقین این اضطراب
- Dudak kuruluğu, suyu haber verir… Bu eziyet, bu susuzluk, muhakkak suya ulaşacağına delâlet der;
-
کین طلبکاری مبارک جنبشیست ** این طلب در راه حق مانع کشیست
- Bu aramak yok mu, kutlu bir iştir. Hak yolundaki bu istek, maniler giderir.
-
این طلب مفتاح مطلوبات تست ** این سپاه و نصرت رایات تست
- Bu istek, dileklerinin anahtarıdır. Bu istek, senin ordundur, bayraklarının yardımcısıdır.
-
این طلب همچون خروسی در صیاح ** میزند نعره که میآید صباح
- Bu istek, horoz gibi “Sabah geliyor” diye nara atarak müjdeler verir.
-
گرچه آلت نیستت تو میطلب ** نیست آلت حاجت اندر راه رب 1445
- Âletin yoksa bile iste ara… Allah yolunda âlete ihtiyaç yoktur.
-
هر که را بینی طلبکار ای پسر ** یار او شو پیش او انداز سر
- Oğul, kimi arayıcı görürsen ona dost ol, önünde baş indir.
-
کز جوار طالبان طالب شوی ** وز ظلال غالبان غالب شوی
- De isteklilerin civarında sen de istekli ol… Galiplerin sayesinde sen de galebe et!
-
گر یکی موری سلیمانی بجست ** منگر اندر جستن او سست سست
- Karınca Süleymanlık dilerse onun bu dileğini hor görme, himmetine bak!
-
هرچه داری تو ز مال و پیشهای ** نه طلب بود اول و اندیشهای
- Elinde mala, sanat ve hünere dair ne varsa önce onu istemez, düşünmez miydin, ona bu sayede nail olmadın mı?
-
حکایت آن شخص کی در عهد داود شب و روز دعا میکرد کی مرا روزی حلال ده بی رنج
- Davut aleyhisselâm zamanında bir adamın gece gündüz “Yarabbi, bana eziyetsiz ve helâl rızık ver” diye dua etmesi
-
آن یکی در عهد داوود نبی ** نزد هر دانا و پیش هر غبی 1450
- Birisi, Davut Peygamber zamanında her akıllı ve ahmak adamın yanında,
-
این دعا میکرد دایم کای خدا ** ثروتی بی رنج روزی کن مرا
- Daima şöyle dua edip dururdu. “Yarabbi, bana zahmetsiz, eziyetsiz bir rızık bir servet ver.
-
چون مرا تو آفریدی کاهلی ** زخمخواری سستجنبی منبلی
- Beni tembel, hor, hakir, ağır ve miskin yaratan sensin.
-
بر خران پشتریش بیمراد ** بار اسپان و استران نتوان نهاد
- Zayıf ve sırtı yaralı eşeklere, atlarla katırlara yüklenen yük yüklenemez ki.
-
کاهلم چون آفریدی ای ملی ** روزیم ده هم ز راه کاهلی
- Yarabbi, mademki beni tembel yarattın, rızkımı da tembelliğime bakarak ben çalışmadan ver.
-
کاهلم من سایهی خسپم در وجود ** خفتم اندر سایهی این فضل و جود 1455
- Yarabbi, ben tembelim varlık gölgesine yıkılmış, yatmışım. Bu ihsan ve cömertlik gölgesinde uyuyorum.
-
کاهلان و سایهخسپان را مگر ** روزیی بنوشتهای نوعی دگر
- Tembellerle gölgelikte uyuyanlara da elbette başka çeşitte bir rızık vermişsindir.
-
هر که را پایست جوید روزیی ** هر که را پا نیست کن دلسوزیی
- Ayağı olan rızık arar, ayağı olmayansa yanıp yakılır, durur.
-
رزق را میران به سوی آن حزین ** ابر را باران به سوی هر زمین
- O hüzün sahibinin rızkını da ayağına götür, bulutu yeryüzüne doğru sür!