-
آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
-
از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
-
پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
-
دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
-
بوی میکرد آن دهانش را سه بار ** هیچ بویی زو نیامد ناگوار 150
- Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi.
-
چند باری گرد او گشت و برفت ** مر ورا نازرد آن شهپیل زفت
- Birkaç kere etrafın da dönüp dolaşarak gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadı.
-
مر لب هر خفتهای را بوی کرد ** بوی میآمد ورا زان خفته مرد
- Uyuyanların hepsinin ağızlarını kokladı, hepsinden de koku aldı.
-
از کباب پیلزاده خورده بود ** بر درانید و بکشتش پیل زود
- Yavrusunu kebap edip yiyenleri hemencecik paraladı öldürdü.
-
در زمان او یک بیک را زان گروه ** میدرانید و نبودش زان شکوه
- O anda hepsini de birer, birer paralıyor, onlardan hiç de ürkmüyordu.
-
بر هوا انداخت هر یک را گزاف ** تا همیزد بر زمین میشد شکاف 155
- Onların her birini havaya kaldırıp yere vurarak parçalamaktaydı.
-
ای خورندهی خون خلق از راه برد ** تا نه آرد خون ایشانت نبرد
- Ey halkın kanını emen, bu işten uzaklaş, halkın kanı seni savaşa düşürmesin.
-
مال ایشان خون ایشان دان یقین ** زانک مال از زور آید در یمین
- Bil ki halkın malı kanı demektir. Çünkü mal güçle, kuvvetle çalışmayla ele geçer.
-
مادر آن پیلبچگان کین کشد ** پیل بچهخواره را کیفر کشد
- O fil yavrularının anaları kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alır, öldürür.
-
پیلبچه میخوری ای پارهخوار ** هم بر آرد خصم پیل از تو دمار
- Ey rüşvet alan, sen fil yavrusu yemektesin. Sana düşman olan fil, kökünü kazır, seni mahveder.
-
بوی رسوا کرد مکر اندیش را ** پیل داند بوی طفل خویش را 160
- Hilelere sapanı koku, rüsvay etti. Fil yavrusunun kokusunu bilir.
-
آنک یابد بوی حق را از یمن ** چون نیابد بوی باطل را ز من
- Hak kokusunu Yemen’den duyan bendeki bâtıl kokuyu nasıl olurda duymaz?
-
مصطفی چون برد بوی از راه دور ** چون نیابد از دهان ما بخور
- Mustafa, ta uzak yoldan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz?
-
هم بیابد لیک پوشاند ز ما ** بوی نیک و بد بر آید بر سما
- Duyar, duyar ama yüzümüze vurmaz, örter. İyi koku da göklere çıkar, kötü koku da.
-
تو همیخسپی و بوی آن حرام ** میزند بر آسمان سبزفام
- Sen uyuyup durursun, o haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.
-
همره انفاس زشتت میشود ** تا به بوگیران گردون میرود 165
- Seni çirkin nefeslerine yoldaş olup felekte kokuları alanlara kadar gider.
-
بوی کبر و بوی حرص و بوی آز ** در سخن گفتن بیاید چون پیاز
- Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.
-
گر خوری سوگند من کی خوردهام ** از پیاز و سیر تقوی کردهام
- Yemin eder de “Ben onları ne zaman yedim? Soğandan da çekinmekteyim, sarımsaktan da” dersen
-
آن دم سوگند غمازی کند ** بر دماغ همنشینان بر زند
- O yalan yemini ederken nefesin, kovuculuk eder. Kokusu seninle beraber oturanların dimağına vurur.
-
پس دعاها رد شود از بوی آن ** آن دل کژ مینماید در زبان
- O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalp, sözle kendisini gösterir.
-
اخسا آید جواب آن دعا ** چوب رد باشد جزای هر دغا 170
- O duaya “Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır.