چون بجد مشغول باشد آدمی ** او ز دید رنج خود باشد عمی
İnsan, bir işe ciddiyetle koyuldu mu hastalığını göremez, körleşir.
از زنان مصر یوسف شد سمر ** که ز مشغولی بشد زیشان خبر1605
Mısır kadınları da Yusuf’un güzelliğine daldılar, haberleri bile olmadı da,
پاره پاره کرده ساعدهای خویش ** روح واله که نه پس بیند نه پیش
Ellerini, bileklerini paramparça ettiler. Hayrete düşen ruh, ne önü görür, ne ardı!
ای بسا مرد شجاع اندر حراب ** که ببرد دست یا پایش ضراب
Nice babayiğit erler vardır ki savaşta elleri, ayakları kesilir de,
او همان دست آورد در گیر و دار ** بر گمان آنک هست او بر قرار
Yine savaştan el çekmez, kendini sağlam sanırlar.
خود ببیند دست رفته در ضرر ** خون ازو بسیار رفته بیخبر
Fakat sonradan görür ki el kesilmiş, bir hayli de kan akmış da haberi bile yok!
در بیان آنک تن روح را چون لباسی است و این دست آستین دست روحست واین پای موزهی پای روحست
Ten, ruhun elbisesine benzer, bu el de ruhun elinin yenidir, bu ayak da ruhun ayağına giydiği mesttir
تا بدانی که تن آمد چون لباس ** رو بجو لابس لباسی را ملیس1610
Bil ki bu ten, elbiseye benzer. Yürü, bu elbiseyi giyeni ara, elbiseye sürünüp durma.
روح را توحید الله خوشترست ** غیر ظاهر دست و پای دیگرست
Ruha Allah’ı tevhit etmek hoş gelir. Görünmeyen bir başka el, ayak var.
دست و پا در خواب بینی و ایتلاف ** آن حقیقت دان مدانش از گزاف
Rüyada el, ayak görür, bir şey alır, bir yere gider, birisiyle görüşür, konuşursun ya… Onu hakikat bil saçma zannetme.
آن توی که بی بدن داری بدن ** پس مترس از جسم و جان بیرون شدن
Sen, bedensiz bir bedene sahipsin, gayri canının cisminden çıkacağından korkma.
حکایت آن درویش کی در کوه خلوت کرده بود و بیان حلاوت انقطاع و خلوت و داخل شدن درین منقبت کی انا جلیس من ذکرنی و انیس من استانس بی گر با همهای چو بی منی بی همهای ور بی همهای چو با منی با همهای
Dağda halvet eden dervişin hikâyesi
بود درویشی بکهساری مقیم ** خلوت او را بود هم خواب و ندیم
”Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi.
چون ز خالق میرسید او را شمول ** بود از انفاس مرد و زن ملول1615
Allah şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de.
همچنانک سهل شد ما را حضر ** سهل شد هم قوم دیگر را سفر
Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak öyle kolay gelir.
آنچنانک عاشقی بر سروری ** عاشقست آن خواجه بر آهنگری
Sen, nasıl ululuğa âşıksan bir sanatkâr da mesela demirciliğe âşıktır.
هر کسی را بهر کاری ساختند ** میل آن را در دلش انداختند
Herkesi bir iş için yetiştirmişler, gönlüne o işin meylini vermişlerdir.
دست و پا بی میل جنبان کی شود ** خار وخس بی آب و بادی کی رود
Gönülde bir meyil olmadıkça el, ayak nasıl hareket eder. Su, rüzgâr olmadıkça çerçöp nasıl akar, savulur?
گر ببینی میل خود سوی سما ** پر دولت بر گشا همچون هما1620
Kendinde göğe doğru çıkmaya bir meyil gördün mü hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç!
ور ببینی میل خود سوی زمین ** نوحه میکن هیچ منشین از حنین
Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
عاقلان خود نوحهها پیشین کنند ** جاهلان آخر بسر بر میزنند
Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar!
ز ابتدای کار آخر را ببین ** تا نباشی تو پشیمان یوم دین
Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.
دیدن زرگر عاقبت کار را و سخن بر وفق عاقبت گفتن با مستعیر ترازو
Kuyumcunun, işin sonunu görerek kendisinden ödünç bir terazi isteyene ona göre söz söylemesi
آن یکی آمد به پیش زرگری ** که ترازو ده که بر سنجم زری
Birisi, kuyumcunun birine giderek “Altın tartacağım, bana terazini versene” dedi.
گفت خواجه رو مرا غربال نیست ** گفت میزان ده برین تسخر مهایست1625
Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi.
گفت جاروبی ندارم در دکان ** گفت بس بس این مضاحک رابمان