-
ای بسا مرغی ز معده وز مغص ** بر کنار بام محبوس قفص
- Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.
-
ای بسا ماهی در آب دوردست ** گشته از حرص گلو ماخوذ شست 1695
- Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.
-
ای بسا مستور در پرده بده ** شومی فرج و گلو رسوا شده
- Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki ferciyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.
-
ای بسا قاضی حبر نیکخو ** از گلو و رشوتی او زردرو
- Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.
-
بلک در هاروت و ماروت آن شراب ** از عروج چرخشان شد سد باب
- Hattâ Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mâni olmuştur.
-
با یزید از بهر این کرد احتراز ** دید در خود کاهلی اندر نماز
- Bayezid, bu yüzden çekindi, işte. Kendisinde namaz kılma hususunda bir tembellik gördü.
-
از سبب اندیشه کرد آن ذو لباب ** دید علت خوردن بسیار از آب 1700
- O çok akıllı şeyh, sebebini düşündü, fazla su içmesinde buldu.
-
گفت تا سالی نخواهم خورد آب ** آنچنان کرد و خدایش داد تاب
- “Tam bir yıl su içmeyeceğim” dedi. Dediğini de yaptı, Allah sabır ve tahammülünü verdi.
-
این کمینه جهد او بد بهر دین ** گشت او سلطان و قطب العارفین
- Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi, bu yüzden de sultan oldu, arifler kutbu oldu.
-
چون بریده شد برای حلق دست ** مرد زاهد را در شکوی ببست
- Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi ve o zahit adamın şikâyet kapısı bağlandı.
-
شیخ اقطع گشت نامش پیش خلق ** کرد معروفش بدین آفات حلق
- Adı halk arasında “Şeyh-i Akta’- eli kesik şeyh-” kaldı, halk onu bu adla tanıdı.
-
کرامات شیخ اقطع و زنبیل بافتن او بدو دست
- Şeyh-i Akta’ın kerameti ve iki elle zembil örmesi
-
در عریش او را یکی زایر بیافت ** کو بهر دو دست می زنبیل بافت 1705
- Onu birisi ottan, çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü.
-
گفت او را ای عدو جان خویش ** در عریشم آمده سر کرده پیش
- Şeyh ona “Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin?
-
این چراکردی شتاب اندر سباق ** گفت از افراط مهر و اشتیاق
- Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince,
-
پس تبسم کرد و گفت اکنون بیا ** لیک مخفی دار این را ای کیا
- Şeyh gülümsedi de dedi ki: “Öyleyse gel… Fakat ey ulu kişi, bunu gizle.
-
تا نمیرم من مگو این با کسی ** نه قرینی نه حبیبی نه خسی
- Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye ne de bir aşağılık kişiye, hiç ama hiç kimseye söyleme!
-
بعد از آن قومی دگر از روزنش ** مطلع گشتند بر بافیدنش 1710
- Bundan sonra bir bölük halk onu iki elle zembili örerken penceresinden gördüler.
-
گفت حکمت را تو دانی کردگار ** من کنم پنهان تو کردی آشکار
- Şeyh, “Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi.
-
آمد الهامش که یکچندی بدند ** که درین غم بر تو منکر میشدند
- Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.
-
که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
- O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
-
من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
- Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
-
این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار 1715
- Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim.
-
تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
- Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
-
من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
- Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
-
این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
- Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.