English    Türkçe    فارسی   

3
1770-1794

  • همچنانک وقت خفتن آمنی ** از فوات جمله حسهای تنی 1770
  • Uyurken bedeninin duygularının mahvolmayacağından eminsin ya.
  • بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه می‌گردد پریشان و خراب
  • Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
  • جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
  • Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
  • بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
  • Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
  • چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضه‌ی دار الجنان
  • Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
  • گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
  • Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
  • یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سخت‌دل چونی بگو ای نیک‌خو 1775
  • Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
  • ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه می‌داریم با پشت دوتو
  • Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
  • تو نمی‌گریی نمی‌زاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
  • Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
  • چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدست‌مان از تو کنون
  • Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
  • ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
  • Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
  • چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت 1780
  • Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.
  • درچنان روز و شب بی‌زینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
  • Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
  • دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
  • Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
  • گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشک‌ریز
  • Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?
  • من شفیع عاصیان باشم بجان ** تا رهانمشان ز اشکنجه‌ی گران
  • Ben o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım.
  • عاصیان واهل کبایر را بجهد ** وا رهانم از عتاب نقض عهد 1785
  • Suçluları, büyük günahlarda bulunanları çalışıp çabalar, ne yapıp yapıp Allah azabından halâs ederim.
  • صالحان امتم خود فارغ‌اند ** از شفاعتهای من روز گزند
  • Ümmetimin iyileri zaten kurtulurlar, o azap günü benim şefaatime ihtiyaçları olmaz.
  • بلک ایشان را شفاعتها بود ** گفتشان چون حکم نافذ می‌رود
  • Hatta onlar bile suçlulara şefaat ederler, onların bile sözleri geçer, hükümleri yürür.
  • هیچ وازر وزر غیری بر نداشت ** من نیم وازر خدایم بر فراشت
  • Hiç kimse, başkasının suçunu almaz, yükünü yüklenmez… Yüklenmez ama yüklenen ben değilim ki, onların yüklerini alan, onları hafifleten Allah’tır.” dedi.
  • آنک بی وزرست شیخست ای جوان ** در قبول حق چواندر کف کمان
  • Civanım, yükü olmayan şeyhtir. Allah onu eldeki yay gibi eline almış, kabul etmiştir.
  • شیخ کی بود پیر یعنی مو سپید ** معنی این مو بدان ای کژ امید 1790
  • Şeyh kime derler? İhtiyara, yani saçı sakalı ağarmış adama derler. Fakat ey ümitsiz adam, bunun manasını bil.
  • هست آن موی سیه هستی او ** تا ز هستی‌اش نماند تای مو
  • Kara saç, kara sakal, onun varlığıdır. Varlığından tek bir kıl bile kalmamalı.
  • چونک هستی‌اش نماند پیر اوست ** گر سیه‌مو باشد او یا خود دوموست
  • Birisinin varlığı kalmadı mı pir ona derler. İster saçı sakalı siyah olsun, ister kır.
  • هست آن موی سیه وصف بشر ** نیست آن مو موی ریش و موی سر
  • O kara saç, kara sakal, insanlık sıfatıdır. Söylediğimiz kıl, sakal, bıyık kılları söylediğimiz saç baştaki değildir.
  • عیسی اندر مهد بر دارد نفیر ** که جوان ناگشته ما شیخیم و پیر
  • İsa, beşikte “Genç olmadan şeyhsiz, piriz” diye bağırır.