-
شیخ کی بود پیر یعنی مو سپید ** معنی این مو بدان ای کژ امید 1790
- Şeyh kime derler? İhtiyara, yani saçı sakalı ağarmış adama derler. Fakat ey ümitsiz adam, bunun manasını bil.
-
هست آن موی سیه هستی او ** تا ز هستیاش نماند تای مو
- Kara saç, kara sakal, onun varlığıdır. Varlığından tek bir kıl bile kalmamalı.
-
چونک هستیاش نماند پیر اوست ** گر سیهمو باشد او یا خود دوموست
- Birisinin varlığı kalmadı mı pir ona derler. İster saçı sakalı siyah olsun, ister kır.
-
هست آن موی سیه وصف بشر ** نیست آن مو موی ریش و موی سر
- O kara saç, kara sakal, insanlık sıfatıdır. Söylediğimiz kıl, sakal, bıyık kılları söylediğimiz saç baştaki değildir.
-
عیسی اندر مهد بر دارد نفیر ** که جوان ناگشته ما شیخیم و پیر
- İsa, beşikte “Genç olmadan şeyhsiz, piriz” diye bağırır.
-
گر رهید از بعض اوصاف بشر ** شیخ نبود کهل باشد ای پسر 1795
- Oğul, insan, insanlık sıfatlarının bir kısmından kurtuldu mu şeyh olmaz, fakat olgun bir adam olur.
-
چون یکی موی سیه کان وصف ماست ** نیست بر وی شیخ و مقبول خداست
- İnsanlık sıfatlarından bir tek kara kıl bile kalmadı mı şeyh olur, Allah’a makbul bir adam haline gelir.
-
چون بود مویش سپید ار با خودست ** او نه پیرست و نه خاص ایزدست
- Fakat bir adam yaşlansa da saçı sakalı ağarsa hakikatte ne pirdir, ne Allah hası!
-
ور سر مویی ز وصفش باقیست ** او نه از عرش است او آفاقیست
- Varlığında insanlık sıfatlarından bir tek kıl bile kalsa mensup olamaz, âlem halkından birisidir o!
-
عذر گفتن شیخ بهر ناگریستن بر فرزندان
- Şeyh’in, oğullarına ağlamadığına özür getirmesi
-
شیخ گفت او را مپندار ای رفیق ** که ندارم رحم و مهر و دل شفیق
- Şeyh, kendisine bu sözü söyleyen karısına dedi ki: “Arkadaş, merhametim, şefkatim yok, yüreğim katı sanma,
-
بر همه کفار ما را رحمتست ** گرچه جان جمله کافر نعمتست 1800
- Biz, kâfirler, Allah’a küfranı nimette bulunmuş olmakla beraber onlara acırız.
-
بر سگانم رحمت و بخشایش است ** که چرا از سنگهاشان مالش است
- Hatta halk onları taşlıyor diye köpeklere acırız.
-
آن سگی که میگزد گویم دعا ** که ازین خو وا رهانش ای خدا
- Ben beni ısıran köpeğe de dua eder, Yarabbi sen onu bu huydan vazgeçir,
-
این سگان را هم در آن اندیشه دار ** که نباشند از خلایق سنگسار
- Adamları ısırmasın da halkın taşını, topacını yemesin derim.
-
زان بیاورد اولیا را بر زمین ** تا کندشان رحمة للعالمین
- Allah, velileri âlemlere rahmet olmak üzere yeryüzüne getirmiştir.
-
خلق را خواند سوی درگاه خاص ** حق را خواند که وافر کن خلاص 1805
- Onlar, halkı Allah’ın haremine davet ederler, Hakk’a da “Yarabbi bunları sen kurtar” diye dua ederler.
-
جهد بنماید ازین سو بهر پند ** چون نشد گوید خدایا در مبند
- Bu yüzden halka usanmadan öğüt verirler. Halk, öğütlerini kabul etmedi mi, “ Yarabbi, sen bunlara acı sen kapını kapama “ derler.
-
رحمت جزوی بود مر عام را ** رحمت کلی بود همام را
- Halkın mazhar olduğu rahmet, cüz’i rahmettir. Fakat himmet sahibi er, külli rahmete mazhardır.
-
رحمت جزوش قرین گشته بکل ** رحمت دریا بود هادی سبل
- Allah’ın cüz’i rahmetine mazhar olan, küllî rahmete ulaştı mı rahmet denizi kesilir, yol gösterici olur.
-
رحمت جزوی بکل پیوسته شو ** رحمت کل را تو هادی بین و رو
- Ey cüz’i rahmet, külle ulaş… Ey külli rahmet sen de yürü, halka yol göster.
-
تا که جزوست او نداند راه بحر ** هر غدیری را کند ز اشباه بحر 1810
- Cüz’i rahmete mazhar olan ve o mertebede kalan, denizin yolunu bilmez. Kuyuları da denize benzer sanır!
-
چون نداند راه یم کی ره برد ** سوی دریا خلق را چون آورد
- Denizin yolunu bilmedikçe nasıl yol alır, halkı nasıl denize götürür, denize ulaştırır?
-
متصل گردد به بحر آنگاه او ** ره برد تا بحر همچون سیل و جو
- Sel ve nehir gibi denize kadar akıp gitti mi o vakit denize ulaşır, denizle birleşir.
-
ور کند دعوت به تقلیدی بود ** نه از عیان و وحی تاییدی بود
- Bundan önce halkı davet etse bile bu daveti taklittir. Yolu, varılacak makamı görerek yahut Allah’tan vahiy ve ilhamla, Allah kuvvetiyle değil!”
-
گفت پس چون رحم داری بر همه ** همچو چوپانی به گرد این رمه
- Kadın, “Peki mademki herkese acıyorsun, bu sürünün çobanı gibi sürünün etrafında dönüp dolaşıyorsun demektir.