چون به نزدیکی رسیدم من ز راه ** کردم ایشان را سلام از انتباه
Yanlarına yaklaşıp onlara uyanık bir gönülle selâm verdim.
قوم گفتندم جواب آن سلام ** ای دقوقی مفخر و تاج کرام
Selâmımı alıp “Ey Dekukî, ey uluların tacı, büyüklerin övündüğü zat” dediler.
گفتم آخر چون مرا بشناختند ** پیش ازین بر من نظر ننداختند
Kendi kendime beni nasıl tanıdılar? Bundan önce beni görmemişlerdi dedim.
از ضمیر من بدانستند زود ** یکدگر را بنگریدند از فرود
Hatırımdan geçeni hemencecik anlayıp birbirlerine baktılar.
پاسخم دادند خندان کای عزیز ** این بپوشیدست اکنون بر تو نیز2060
Gülerek “Ey aziz, bu sır, şimdi sana gizli mi ki?
بر دلی کو در تحیر با خداست ** کی شود پوشیده راز چپ و راست
Allah’a ulaşıp hayrete varan bir gönle solun, sağın sırları gizli kalabilir mi?” dediler.
گفتم ار سوی حقایق بشکفند ** چون ز اسم حرف رسمی واقفند
Yine kendi kendime bunlar hakikatlere ermişler, hakikatler âlemine ulaşmışlar, âlâ… Fakat bu surete ait ismi, bu surete ait harfi nasıl biliyorlar, dedim.
گفت اگر اسمی شود غیب از ولی ** آن ز استغراق دان نه از جاهلی
İçlerinden biri “Velî, bir adı bilmezse bil ki bu istiğraktan ileri gelen bir şeydir, cahillikten değil” dedi.
بعد از آن گفتند ما را آرزوست ** اقتدا کردن به تو ای پاک دوست
Ondan sonra bana “Ey temiz dost, biz namazda sana uymak istiyoruz” dediler.
گفتم آری لیک یک ساعت که من ** مشکلاتی دارم از دور زمن2065
Peki dedim, fakat bir an müsaade edin zamanın devrine ait müşküllerim var.
تا شود آن حل به صحبتهای پاک ** که به صحبت روید انگوری ز خاک
Temiz sohbetinizle o müşküller hal olsun. Topraktan üzüm bile sohbetle biter.
دانهی پرمغز با خاک دژم ** خلوتی و صحبتی کرد از کرم
İçi dolu olan tane kara toprağa ulaşır, toprakta halvet eder, toprakta sohbet eder,
خویشتن در خاک کلی محو کرد ** تا نماندش رنگ و بو و سرخ و زرد
Kendisini toprakta tamamıyla mahveder; nihayet ne sarı, ne kırmızı rengi kalır, kokusu da mahvolur da,
از پس آن محو قبض او نماند ** پرگشاد و بسط شد مرکب براند
Tamamıyla mahvolur kabza eriştikten sonra kol kanat açar, basta erişir, atını sürmeye başlar.
پیش اصل خویش چون بیخویش شد ** رفت صورت جلوهی معنیش شد2070
Aslının önünde varlığından geçince suret ortadan gider, manası cilvelenir.
سر چنین کردند هین فرمان تراست ** تف دل از سر چنین کردن بخاست
Hüküm senin diye baş eğdiler. Onların bu baş eğmelerinden öyle hararetlendim, gönlümden öyle bir ateş çıktı ki!
ساعتی با آن گروه مجتبی ** چون مراقب گشتم و از خود جدا
Bir zaman o seçilmiş kişilerle murakabeye daldım, kendimden geçtim.
هم در آن ساعت ز ساعت رست جان ** زانک ساعت پیر گرداند جوان
O zaman canım, zamandan kurtuldu. Zaman insanı gençken kocaltır.
جمله تلوینها ز ساعت خاستست ** رست از تلوین که از ساعت برست
Bütün renkten renge girişler, zamandan meydana gelir. Zamandan kurtulan, renkten renge girmekten de kurtulur.
چون ز ساعت ساعتی بیرون شوی ** چون نماند محرم بیچون شوی2075
Bir zaman, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu keyfiyet kalmaz, keyfiyetsiz Allah’a mahrem olursun.
ساعت از بیساعتی آگاه نیست ** زانکش آن سو جز تحیر راه نیست
Zaman zamansızlığı bilmez. Zamansızlık âlemine varmak için hayretten başka yol yoktur.
هر نفر را بر طویله خاص او ** بستهاند اندر جهان جست و جو
Bu arayıp tarama âleminde herkesi, zamanın bir hususi tavlasına bağlamışlardır.
منتصب بر هر طویله رایضی ** جز بدستوری نیاید رافضی
Her tavlaya bir memur dikilmiş… Oranın ehli olmayan, memurdan izinsiz oraya giremez.
از هوس گر از طویله بسکلد ** در طویله دیگران سر در کند
Bir tavlada bağlı olan, hevese düşüp de bağlarını çözdü, başkalarının tavlasına gitti mi,
در زمان آخرجیان چست خوش ** گوشهی افسار او گیرند و کش2080
Hemen ahır memurları onu aramaya koyulur, bulup yularını tutar, çeke çeke yerine getirir!