بلک بویش آسمانها بر رود ** بر دماغ حور و رضوان بر شود
Hatta göklere çıkar, hurilerle Rıdvan’ın burunlarını doldurur!
اینچ میگویم به قدر فهم تست ** مردم اندر حسرت فهم درست
Bu söylediğin sözler yok mu? Senin anlayışın miktarı ancak… Öldüm iyi ve doğru anlayışın hasretinden!
فهم آبست و وجود تن سبو ** چون سبو بشکست ریزد آب ازو
Anlayış sudur, beden testi. Testi kırılınca içindeki su dökülür gider!
این سبو را پنج سوراخست ژرف ** اندرو نه آب ماند خود نه برف2100
Bu testinin beş tane büyük deliği vardır, içinde ne su durur ne kar!
امر غضوا غضة ابصارکم ** هم شنیدی راست ننهادی تو سم
“Gözlerinizi sımsıkı yumun” emrini duydun da yine ayağını doğru atmadın.
از دهانت نطق فهمت را برد ** گوش چون ریگست فهمت را خورد
Söz söylemem, manasız çan çan etmem, ağzından anlayışını alıp götürür. Kulak kuma benzer, anlayışını içiverir!
همچنین سوراخهای دیگرت ** میکشاند آب فهم مضمرت
Öbür deliklerinden de aynı bunun gibidir… O gizli anlayış suyunu çeker, emer.
گر ز دریا آب را بیرون کنی ** بی عوض آن بحر را هامون کنی
Denizden bile, yerine koymamak şartıyla su alsan nihayet o denizi kurutur, çöl haline getirirsin.
بیگهست ار نه بگویم حال را ** مدخل اعواض را و ابدال را2105
Neyleyim ki vakit yok… Yoksa denizden giden sular, o suların yerine karşılık olan suların ne çeşit ve neden geldiğini söylerdim;
کان عوضها و آن بدلها بحر را ** از کجا آید ز بعد خرجها
Denizin suları harcandıktan sonra karşılık olarak yerine gelen suları anlatırdım.
صد هزاران جانور زو میخورند ** ابرها هم از برونش میبرند
Yüz binlerce canlı mahlûk, denizden su içmekte… Bulutlarda ondan su alıyorlar.
باز دریا آن عوضها میکشد ** از کجا دانند اصحاب رشد
Sonra yine deniz, onların karşılığını almakta… Nereden alıyor? Bunu akıl ve fikir sahibi olanlar bilir.
قصهها آغاز کردیم از شتاب ** ماند بی مخلص درون این کتاب
Bu kitap da birçok hikâyelere başlayıverdik… Fakat onlar noksan kaldı.
ای ضیاء الحق حسام الدین راد ** که فلک و ارکان چو تو شاهی نزاد2110
Ey Hak ziyası cömert Husameddin, feleklerle unsurlar, senin gibi bir padişah doğurmamıştır.
تو بنادر آمدی در جان و دل ** ای دل و جان از قدوم تو خجل
Sen, cana da nadir gelirsin, gönüle de. Senin kudumuna karşı bir şey yapamadığından can da mahcuptur, gönül de!
چند کردم مدح قوم ما مضی ** قصد من زانها تو بودی ز اقتضا
Geçmiş kavimleri ne kadar methettim, fakat bütün bunlardan maksadım sensin.
خانهی خود را شناسد خود دعا ** تو بنام هر که خواهی کن ثنا
Dua, çıktığı evi bilir, sen kimin adını anarsan an, kimi översen öv!
بهر کتمان مدیح از نا محل ** حق نهادست این حکایات و مثل
Övüşleri namahrem olanlardan gizlemek için Allah bile hikâyeler söylemekte, misaller getirmektedir.
گر چه آن مدح از تو هم آمد خجل ** لیک بپذیرد خدا جهد المقل2115
O medihler de sana karşı hiçtir, onlar da senden utanıyorlar ama yoksul, elinden ne gelebilirse armağan olarak onu sunar, Allah, bu armağanı da kabul eder.
حق پذیرد کسرهای دارد معاف ** کز دو دیدهی کور دو قطره کفاف
Allah, âciz kişinin aczini hoş görür. Körün gözlerindeki iki katra yaşı da kabul eder. Zaten körün gözünde bu iki katradan başka ne bulunabilir ki?
مرغ و ماهی داند آن ابهام را ** که ستودم مجمل این خوشنام را
Ben o güzelim adı pek kısa bir tarzda övdüm; bunu kuş da biliyor, balık da!
تا برو آه حسودان کم وزد ** تا خیالش را به دندان کم گزد
Sebebi de şu: Hasetçiler, kıskanıp haset ederek ah etmesinler, hayalini dişleriyle dişlemesinler!
خود خیالش را کجا یابد حسود ** در وثاق موش طوطی کی غنود
Ama zaten hasetçi, onun hayalini nereden bulacak? Hiç fare deliğinde dudu kuşu oturur mu?
آن خیال او بود از احتیال ** موی ابروی ویست آن نه هلال2120
O hasetçinin gördüğü hayal, onun hayali değildir ki… O hilâl değil, onun kendi kaşının kılı!
مدح تو گویم برون از پنج و هفت ** بر نویس اکنون دقوقی پیش رفت
Ben seni beş duyguyla yedi kat göğe sığmayacak bir şekilde öveceğim. Şimdi yaz bakalım: Dekukî ileri geçip imam oldu.