-
زاهد و فاسق شد آن دم متقی ** همچو در هنگام جان کندن شقی
- Kötü kişinin can verirken Allah’tan korkması gibi zahit de Allah’tan korkuyordu, fâsik da!
-
نه ز چپشان چاره بود و نه ز راست ** حیلهها چون مرد هنگام دعاست
- Ne sollarından bir ümit vardı, ne sağlarından. Hileler öldü, bitti mi dua zamanı gelir!
-
در دعا ایشان و در زاری و آه ** بر فلک زیشان شده دود سیاه 2190
- Onlar da ağlayıp inleyerek duaya koyulmuşlardı, gemiden gökyüzüne kadar bir duman yükselmişti.
-
دیو آن دم از عداوت بین بین ** بانگ زد کای سگپرستان علتین
- Şeytan ise o sırada düşmanlığından her birinin karşısına dikilip “ A köpeğe tapanlar, işte size iki illet!
-
مرگ و جسک ای اهل انکار و نفاق ** عاقبت خواهد بدن این اتفاق
- A münkir, münafıklar, hem korkun, hem geberin. Nihayet bu olacaktı zaten.
-
چشمتان تر باشد از بعد خلاص ** که شوید از بهر شهوت دیو خاص
- Kurtulunca yine gözleriniz kurur, yine şehvet için yaratılmış birer şeytan kesilirsiniz.
-
یادتان ناید که روزی در خطر ** دستتان بگرفت یزدان از قدر
- Allah’ın sizi kazadan kurtarmak üzere elinizden tuttuğu, sizi tehlikeden kurtardığı gün, hatırınıza bile gelmez” diye bağırmaktaydı.
-
این همیآمد ندا از دیو لیک ** این سخن را نشنود جز گوش نیک 2195
- Şeytan böyle söylüyordu ama can kulağı ile duyanlardan başkası bu sözü duymuyordu ki!
-
راست فرمودست با ما مصطفی ** قطب و شاهنشاه و دریای صفا
- Mustafa, o kutup, o padişahlar padişahı, o temizlik denizi bize ne doğru buyurmuştur:
-
کانچ جاهل دید خواهد عاقبت ** عاقلان بینند ز اول مرتبت
- “Cahilin sonunda göreceği şeyi akıllılar önce görür.”
-
کارها ز آغاز اگر غیبست و سر ** عاقل اول دید و آخر آن مصر
- İşlerin sonu ilk zamanlarda gizlidir ama akıllı, akıbeti önce görür; günaha dalıp ısrar edense meydana çıkınca!
-
اولش پوشیده باشد و آخر آن ** عاقل و جاهل ببیند در عیان
- Her şeyin sonu, önden belli olmaz, gizlidir. Fakat meydana çıkınca akıllı da görür, cahil de!
-
گر نبینی واقعهی غیب ای عنود ** حزم را سیلاب کی اندر ربود 2200
- Mademki ayıbı görmüyorsun, bari ihtiyatı elden bırakma, sele verme behey inatçı!
-
حزم چه بود بدگمانی بر جهان ** دم بدم بیند بلای ناگهان
- İhtiyat nedir? Her an ansızın gelebilecek bir belâyı görmek!
-
تصورات مرد حازم
- İhtiyatlı adamın düşünceleri
-
آنچنانک ناگهان شیری رسید ** مرد را بربود و در بیشه کشید
- Hani ansızın bir aslan çıkagelir de adamı kapıp ormanlığa götürür ya…
-
او چه اندیشد در آن بردن ببین ** تو همان اندیش ای استاد دین
- O adam, aslan tarafından götürülürken ne düşünürse sen de ey din üstadı, onu düşün!
-
میکشد شیر قضا در بیشهها ** جان ما مشغول کار و پیشهها
- Kaza ve kader aslanı, bir işle güçle meşgulken bizim canımızı alır, ormanlara götürüverir.
-
آنچنانک از فقر میترسند خلق ** زیر آب شور رفته تا به حلق 2205
- Bu da şuna benzer: Halk, yoksulluktan korkar, ama boğazlarına kadar acı suya batarlar.
-
گر بترسندی از آن فقرآفرین ** گنجهاشان کشف گشتی در زمین
- O yoksulluğu yaratandan korksalardı onlara yeryüzünde defineler aşikâr olurdu.
-
جملهشان از خوف غم در عین غم ** در پی هستی فتاده در عدم
- Hepsi de gam korkusuyla gamın içine batmışlar, varlık kaygısıyla yokluğa düşmüşlerdir!
-
دعا و شفاعت دقوقی در خلاص کشتی
- Dekukî’nin şefaat etmesi ve geminin kurtulmasına duası
-
چون دقوقی آن قیامت را بدید ** رحم او جوشید و اشک او دوید
- Dekukî o kıyameti görünce merhameti coştu, gözyaşları akmaya başladı.
-
گفت یا رب منگر اندر فعلشان ** دستشان گیر ای شه نیکو نشان
- Yarabbi, dedi, onların yaptıklarına bakma, ey lütuf sahibi padişah, ellerini tut, imdatlarına yetiş.
-
خوش سلامتشان به ساحل با زبر ** ای رسیده دست تو در بحر و بر 2210
- Ey eli denize de yetişen, karaya da. Onları sağlıkla, selâmetle kıyıya çıkar.
-
ای کریم و ای رحیم سرمدی ** در گذار از بدسگالان این بدی
- Ey ebedî kerem merhamet sahibi, o kötü kişilerden bu kötülüğü defet!
-
ای بداده رایگان صد چشم و گوش ** بی ز رشوت بخش کرده عقل و هوش
- Bedava olarak insanlara yüzlerce göz, yüzlerce kulak veren, rüşvetsiz akıl, fikir ihsan eden Allah.