-
حرمت آن که دعا آموختی ** در چنین ظلمت چراغ افروختی
- Bize duada bulunmak için müsaade etmen, dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen bunlara acı.
-
همچنین میرفت بر لفظش دعا ** آن زمان چون مادران با وفا
- İhtiyarsız bir surette şefkatli analar gibi dua edip duruyor.
-
اشک میرفت از دو چشمش و آن دعا ** بی خود از وی می بر آمد بر سما
- Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi.
-
آن دعای بی خودان خود دیگرست ** آن دعا زو نیست گفت داورست
- O ihtiyarsız dua, yok mu? Bambaşka bir şeydir. O da, adamın kendisinden değildir, Allah’tandır. Allah ilhamıdır.
-
آن دعا حق میکند چون او فناست ** آن دعا و آن اجابت از خداست 2220
- O esnada insan, yok olur, o duada bulunan Allah’tır; dua da Allah’tandır, icabette.
-
واسطهی مخلوق نه اندر میان ** بیخبر زان لابه کردن جسم و جان
- Arada vasıta olarak mahlûk yoktur. O niyazdan cismin de haberi yoktur, canın da.
-
بندگان حق رحیم و بردبار ** خوی حق دارند در اصلاح کار
- Lütuf ve merhamet sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna sahiptirler.
-
مهربان بیرشوتان یاریگران ** در مقام سخت و در روز گران
- Onlar, şiddet zamanı, sıkıntı vakti, rüşvet almaksızın mahlûkata acırlar yardımda bulunurlar.
-
هین بجو این قوم را ای مبتلا ** هین غنیمت دارشان پیش از بلا
- Ey belâlara uğramış adam, kendine gel de bunları ara… Kendine gel de belâ vaktinde onların duasını ganimet bil!
-
رست کشتی از دم آن پهلوان ** واهل کشتی را بجهد خود گمان 2225
- O Allah erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekilerse kendi gayretleriyle,
-
که مگر بازوی ایشان در حذر ** بر هدف انداخت تیری از هنر
- Kendi ihtiyatlarıyla hünerler gösterip oku hedefe attılar, gemiyi kurtardılar zannındaydılar.
-
پا رهاند روبهان را در شکار ** و آن زدم دانند روباهان غرار
- Av esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da mağrur tilki, kendisini kuyruğu kurtardı sanır.
-
عشقها با دم خود بازند کین ** میرهاند جان ما را در کمین
- Canımızı pusudan bu kurtardı diye kuyruğu ile oynar, kuyruğunu sever!
-
روبها پا را نگه دار از کلوخ ** پا چو نبود دم چه سود ای چشمشوخ
- A tilki, ayağını taştan koru… A açgözlü sersem, ayak olmasa kuyruk ne yapabilir ki?
-
ما چو روباهان و پای ما کرام ** میرهاندمان ز صدگون انتقام 2230
- Biz de tilkilere benzeriz, bizi yüzlerce çeşit belâlardan kurtaran ayaklarımız, ulularımızdır.
-
حیلهی باریک ما چون دم ماست ** عشقها بازیم با دم چپ و راست
- Derin hilelerimiz, kuyruğumuza benzer de biz onunla sağdan, soldan oynar, onunla oynaşır dururuz!
-
دم بجنبانیم ز استدلال و مکر ** تا که حیران ماند از ما زید و بکر
- İstidlâle yapışır, hileye koyulur, falan adam, feşman adam bize şaşsın kalsın diye kuyruğumuzu sallarız!
-
طالب حیرانی خلقان شدیم ** دست طمع اندر الوهیت زدیم
- Halkın hayran olmasını isteriz, hatta tamah elimizi Allahlığa bile uzatırız.
-
تا بافسون مالک دلها شویم ** این نمیبینیم ما کاندر گویم
- Afsunlarla gönüller alalım deriz ama çukura düştüğümüzü görmeyiz.
-
در گوی و در چهی ای قلتبان ** دست وا دار از سبال دیگران 2235
- Behey kaltaban, çukura düşmüşsün, kuyudasın sen. Başkalarını bırak, kendine bak!
-
چون به بستانی رسی زیبا و خوش ** بعد از آن دامان خلقان گیر و کش
- Güzel hoş bir bahçeye var da ondan sonra halkın eteğini tut, çek!
-
ای مقیم حبس چار و پنج و شش ** نغز جایی دیگران را هم بکش
- Ey dört unsurlu beş duyguya, altı cihete hapis olup kalmış adam, ne güzel yerin var, hadi, başkalarını da çek oraya!
-
ای چو خربنده حریف کون خر ** بوسه گاهی یافتی ما را ببر
- Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!
-
چون ندادت بندگی دوست دست ** میل شاهی از کجاات خاستست
- Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?
-
در هوای آنک گویندت زهی ** بستهای در گردن جانت زهی 2240
- Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!