English    Türkçe    فارسی   

3
2216-2240

  • حرمت آن که دعا آموختی ** در چنین ظلمت چراغ افروختی
  • Bize duada bulunmak için müsaade etmen, dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen bunlara acı.
  • همچنین می‌رفت بر لفظش دعا ** آن زمان چون مادران با وفا
  • İhtiyarsız bir surette şefkatli analar gibi dua edip duruyor.
  • اشک می‌رفت از دو چشمش و آن دعا ** بی خود از وی می بر آمد بر سما
  • Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi.
  • آن دعای بی خودان خود دیگرست ** آن دعا زو نیست گفت داورست
  • O ihtiyarsız dua, yok mu? Bambaşka bir şeydir. O da, adamın kendisinden değildir, Allah’tandır. Allah ilhamıdır.
  • آن دعا حق می‌کند چون او فناست ** آن دعا و آن اجابت از خداست 2220
  • O esnada insan, yok olur, o duada bulunan Allah’tır; dua da Allah’tandır, icabette.
  • واسطه‌ی مخلوق نه اندر میان ** بی‌خبر زان لابه کردن جسم و جان
  • Arada vasıta olarak mahlûk yoktur. O niyazdan cismin de haberi yoktur, canın da.
  • بندگان حق رحیم و بردبار ** خوی حق دارند در اصلاح کار
  • Lütuf ve merhamet sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna sahiptirler.
  • مهربان بی‌رشوتان یاری‌گران ** در مقام سخت و در روز گران
  • Onlar, şiddet zamanı, sıkıntı vakti, rüşvet almaksızın mahlûkata acırlar yardımda bulunurlar.
  • هین بجو این قوم را ای مبتلا ** هین غنیمت دارشان پیش از بلا
  • Ey belâlara uğramış adam, kendine gel de bunları ara… Kendine gel de belâ vaktinde onların duasını ganimet bil!
  • رست کشتی از دم آن پهلوان ** واهل کشتی را بجهد خود گمان 2225
  • O Allah erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekilerse kendi gayretleriyle,
  • که مگر بازوی ایشان در حذر ** بر هدف انداخت تیری از هنر
  • Kendi ihtiyatlarıyla hünerler gösterip oku hedefe attılar, gemiyi kurtardılar zannındaydılar.
  • پا رهاند روبهان را در شکار ** و آن زدم دانند روباهان غرار
  • Av esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da mağrur tilki, kendisini kuyruğu kurtardı sanır.
  • عشقها با دم خود بازند کین ** می‌رهاند جان ما را در کمین
  • Canımızı pusudan bu kurtardı diye kuyruğu ile oynar, kuyruğunu sever!
  • روبها پا را نگه دار از کلوخ ** پا چو نبود دم چه سود ای چشم‌شوخ
  • A tilki, ayağını taştan koru… A açgözlü sersem, ayak olmasa kuyruk ne yapabilir ki?
  • ما چو روباهان و پای ما کرام ** می‌رهاندمان ز صدگون انتقام 2230
  • Biz de tilkilere benzeriz, bizi yüzlerce çeşit belâlardan kurtaran ayaklarımız, ulularımızdır.
  • حیله‌ی باریک ما چون دم ماست ** عشقها بازیم با دم چپ و راست
  • Derin hilelerimiz, kuyruğumuza benzer de biz onunla sağdan, soldan oynar, onunla oynaşır dururuz!
  • دم بجنبانیم ز استدلال و مکر ** تا که حیران ماند از ما زید و بکر
  • İstidlâle yapışır, hileye koyulur, falan adam, feşman adam bize şaşsın kalsın diye kuyruğumuzu sallarız!
  • طالب حیرانی خلقان شدیم ** دست طمع اندر الوهیت زدیم
  • Halkın hayran olmasını isteriz, hatta tamah elimizi Allahlığa bile uzatırız.
  • تا بافسون مالک دلها شویم ** این نمی‌بینیم ما کاندر گویم
  • Afsunlarla gönüller alalım deriz ama çukura düştüğümüzü görmeyiz.
  • در گوی و در چهی ای قلتبان ** دست وا دار از سبال دیگران 2235
  • Behey kaltaban, çukura düşmüşsün, kuyudasın sen. Başkalarını bırak, kendine bak!
  • چون به بستانی رسی زیبا و خوش ** بعد از آن دامان خلقان گیر و کش
  • Güzel hoş bir bahçeye var da ondan sonra halkın eteğini tut, çek!
  • ای مقیم حبس چار و پنج و شش ** نغز جایی دیگران را هم بکش
  • Ey dört unsurlu beş duyguya, altı cihete hapis olup kalmış adam, ne güzel yerin var, hadi, başkalarını da çek oraya!
  • ای چو خربنده حریف کون خر ** بوسه گاهی یافتی ما را ببر
  • Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!
  • چون ندادت بندگی دوست دست ** میل شاهی از کجاات خاستست
  • Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?
  • در هوای آنک گویندت زهی ** بسته‌ای در گردن جانت زهی 2240
  • Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!