-
حیلهی باریک ما چون دم ماست ** عشقها بازیم با دم چپ و راست
- Derin hilelerimiz, kuyruğumuza benzer de biz onunla sağdan, soldan oynar, onunla oynaşır dururuz!
-
دم بجنبانیم ز استدلال و مکر ** تا که حیران ماند از ما زید و بکر
- İstidlâle yapışır, hileye koyulur, falan adam, feşman adam bize şaşsın kalsın diye kuyruğumuzu sallarız!
-
طالب حیرانی خلقان شدیم ** دست طمع اندر الوهیت زدیم
- Halkın hayran olmasını isteriz, hatta tamah elimizi Allahlığa bile uzatırız.
-
تا بافسون مالک دلها شویم ** این نمیبینیم ما کاندر گویم
- Afsunlarla gönüller alalım deriz ama çukura düştüğümüzü görmeyiz.
-
در گوی و در چهی ای قلتبان ** دست وا دار از سبال دیگران 2235
- Behey kaltaban, çukura düşmüşsün, kuyudasın sen. Başkalarını bırak, kendine bak!
-
چون به بستانی رسی زیبا و خوش ** بعد از آن دامان خلقان گیر و کش
- Güzel hoş bir bahçeye var da ondan sonra halkın eteğini tut, çek!
-
ای مقیم حبس چار و پنج و شش ** نغز جایی دیگران را هم بکش
- Ey dört unsurlu beş duyguya, altı cihete hapis olup kalmış adam, ne güzel yerin var, hadi, başkalarını da çek oraya!
-
ای چو خربنده حریف کون خر ** بوسه گاهی یافتی ما را ببر
- Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!
-
چون ندادت بندگی دوست دست ** میل شاهی از کجاات خاستست
- Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?
-
در هوای آنک گویندت زهی ** بستهای در گردن جانت زهی 2240
- Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!
-
روبها این دم حیلت را بهل ** وقف کن دل بر خداوندان دل
- Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet.
-
در پناه شیر کم ناید کباب ** روبها تو سوی جیفه کم شتاب
- Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… Murdar ölü etine pek koşma!
-
تو دلا منظور حق آنگه شوی ** که چو جزوی سوی کل خود روی
- Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’a makbul olursun.
-
حق همیگوید نظرمان در دلست ** نیست بر صورت که آن آب و گلست
- Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.
-
تو همیگویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست 2245
- Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil!
-
در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آبدست
- Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
-
زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
- O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
-
آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
- Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
-
پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
- Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
-
ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده 2250
- Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
-
آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
- Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
-
بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
- Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
-
لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
- Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
-
آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
- Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
-
گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل 2255
- Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!