English    Türkçe    فارسی   

3
2240-2264

  • در هوای آنک گویندت زهی ** بسته‌ای در گردن جانت زهی 2240
  • Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!
  • روبها این دم حیلت را بهل ** وقف کن دل بر خداوندان دل
  • Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet.
  • در پناه شیر کم ناید کباب ** روبها تو سوی جیفه کم شتاب
  • Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… Murdar ölü etine pek koşma!
  • تو دلا منظور حق آنگه شوی ** که چو جزوی سوی کل خود روی
  • Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’a makbul olursun.
  • حق همی‌گوید نظرمان در دلست ** نیست بر صورت که آن آب و گلست
  • Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.
  • تو همی‌گویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست 2245
  • Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil!
  • در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آب‌دست
  • Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
  • زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
  • O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
  • آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
  • Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
  • پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
  • Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
  • ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده 2250
  • Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
  • آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
  • Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
  • بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک می‌لافی که من آب خوشم
  • Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
  • لاف تو محروم می‌دارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
  • Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
  • آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و می‌کشد
  • Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
  • گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل 2255
  • Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!
  • آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
  • O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
  • همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
  • Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
  • هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت می‌زند
  • Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
  • این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستی‌ات بدست
  • Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
  • جز به اندازه‌ی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر 2260
  • Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın!
  • سر کشیدی تو که من صاحب‌دلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
  • Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
  • آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
  • Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
  • دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
  • Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
  • خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
  • Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.