-
پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
- Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
-
ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده 2250
- Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
-
آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
- Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
-
بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
- Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
-
لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
- Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
-
آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
- Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
-
گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل 2255
- Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!
-
آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
- O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
-
همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
- Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
-
هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
- Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
-
این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
- Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
-
جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر 2260
- Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın!
-
سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
- Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
-
آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
- Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
-
دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
- Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
-
خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
- Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
-
لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست 2265
- Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir.
-
پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
- Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
-
آن دلی کو عاشق مالست و جاه ** یا زبون این گل و آب سیاه
- Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
-
یا خیالاتی که در ظلمات او ** میپرستدشان برای گفت و گو
- Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
-
دل نباشد غیر آن دریای نور ** دل نظرگاه خدا وانگاه کور
- O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
-
نه دل اندر صد هزاران خاص و عام ** در یکی باشد کدامست آن کدام 2270
- Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. O tek kişi hangisidir, hangisi?
-
ریزهی دل را بهل دل را بجو ** تا شود آن ریزه چون کوهی ازو
- Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin.
-
دل محیطست اندرین خطهی وجود ** زر همیافشاند از احسان و جود
- Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.
-
از سلام حق سلامیها نثار ** میکند بر اهل عالم اختیار
- Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.