-
ما طبیبان فعالیم و مقال ** ملهم ما پرتو نور جلال
- Bizse iş ve söz doktorlarıyız. Bize ululuk nurunun ışığı ilham vermektedir.
-
کین چنین فعلی ترا نافع بود ** و آنچنان فعلی ز ره قاطع بود 2705
- Meselâ bu çeşit bir iş sana faydalıdır, öbürünün yolunu keser.
-
اینچنین قولی ترا پیش آورد ** و آنچنان قولی ترا نیش آورد
- Bu çeşit bir söz sana faydalıdır, başka çeşit bir sözse seni yaralar!
-
آن طبیبان را بود بولی دلیل ** وین دلیل ما بود وحی جلیل
- O doktorlar, hastanın sidiğine bakar, hastalığını öyle anlar… Bizim delilimizse ulu Allah’ın vahyidir, hastalığı vahiyle anlarız.
-
دستمزدی می نخواهیم از کسی ** دستمزد ما رسد از حق بسی
- Kimseden ücret istemeyiz, ücretimiz, noksanlardan ari olan Allah’tan gelir.
-
هین صلا بیماری ناسور را ** داروی ما یک بیک رنجور را
- İlleti unulmaz hastalara sâlâ, ilâcımız, hastalara birebirdir.
-
معجزه خواستن قوم از پیغامبران
- Peygamberlerden mucize istemeleri
-
قوم گفتند ای گروه مدعی ** کو گواه علم طب و نافعی 2710
- Sebâlılar, “Ey dâvaya girişenler, doktorluğu bildiğinize, bize fayda vereceğinize deliliniz nerede,
-
چون شما بسته همین خواب و خورید ** همچو ما باشید در ده میچرید
- Siz de bizim gibi uyku uyumakta, siz de bizim gibi yemek yemektesiniz. Köylerde, şehirlerde bizim gibi oturup duruyorsunuz.
-
چون شما در دام این آب و گلید ** کی شما صیاد سیمرغ دلید
- Bu su, toprak tuzağındayken nasıl olur da gönül simurgunu avlayabilirsiniz?
-
حب جاه و سروری دارد بر آن ** که شمارد خویش از پیغامبران
- Fakat mevki ve reislik sevdası, sizi peygamberlik dâvasına salmış, bu yüzden kendinizi peygamber sanıyorsunuz.
-
ما نخواهیم این چنین لاف و دروغ ** کردن اندر گوش و افتادن بدوغ
- Bu çeşit lâflara, bu çeşit yalanlara kulak bile asmak istemeyiz, ayran kâsesine düşmek dilemeyiz.” dediler.
-
انبیا گفتند کین زان علتست ** مایهی کوری حجاب ریتست 2715
- Peygamberler dediler ki: “Bu da o illetten, körlüğünüzden, söylediğimiz sözlerin hakikatini göremiyorsunuz.
-
دعوی ما را شنیدیت و شما ** مینبینید این گهر در دست ما
- Dâvamızı duyuruyorsunuz da elimizdeki mücevheri görmüyorsunuz.
-
امتحانست این گهر مر خلق را ** ماش گردانیم گرد چشمها
- Elimizdeki bu mücevher, halka bir imtihandır. Onu gözlerin önünde dolandırıp durmaktayız.
-
هر که گوید کو گوا گفتش گواست ** کو نمیبیند گهر حبس عماست
- Kim, nerede mücevher, derse bu sözü, körlüğüne, mücevherleri görmediğine şahittir.
-
آفتابی در سخن آمد که خیز ** که بر آمد روز بر جه کم ستیز
- Güneş söze gelse de “Kalk, gündüz oldu, yatıp durma.”
-
تو بگویی آفتابا کو گواه ** گویدت ای کور از حق دیده خواه 2720
- Dese, sen de, “A güneş, şahidin nerede?” desen güneş “Kör herif, Allah’tan kendine göz iste!
-
روز روشن هر که او جوید چراغ ** عین جستن کوریش دارد بلاغ
- Apaydın gündüz vakti birisi mum arasa onun bu araması körlüğüne tam bir delildir.
-
ور نمیبینی گمانی بردهای ** که صباحست و تو اندر پردهای
- Bari görmüyorsan, gündüz olduğundan şüphen varsa, daha sabah olmadı sanıyorsan,
-
کوری خود را مکن زین گفت فاش ** خامش و در انتظار فضل باش
- Sus, bir şey söyleme de kör olduğunu meydana vurma, Allah ihsanını bekle!” der.
-
در میان روز گفتن روز کو ** خویش رسوا کردنست ای روزجو
- Gündüzün “Gündüz nerede” demek kendi kendini rezil etmektir a gündüz arayan!
-
صبر و خاموشی جذوب رحمتست ** وین نشان جستن نشان علتست 2725
- Sabır ve sükût, Allah rahmetine sebep olur. Bu araştırmaysa hastalık nişanesidir.
-
انصتوا بپذیر تا بر جان تو ** آید از جانان جزای انصتوا
- “Susun, dinleyin” emrini canla, başla kabul et de sevgilinin mükâfatına eriş, rahmetine nail ol.
-
گر نخواهی نکس پیش این طبیب ** بر زمین زن زر و سر را ای لبیب
- Ey terbiyeli, edepli kişi, illetinin yeniden tazelenmesini istemiyorsan bu doktorun önünde paranı da çıkar, yere koy; başını da secdeye indir.
-
گفت افزون را تو بفروش و بخر ** بذل جان و بذل جاه و بذل زر
- Fazla sözü sat da can, mevki ve para pul bağışlamayı satın al.