-
چه مه و چه آفتاب و چه فلک ** چه عقول و چه نفوس و چه ملک
- Ay nerede, güneş nerede, gök nerede akıllar nerede, nefisler nerede, melek nerede?
-
آفتاب آفتاب آفتاب ** این چه میگویم مگر هستم بخواب
- Hatta güneşin güneşi nerede? Nasıl söylerim bu sözü, uykuda mıyım, sayıklıyor muyum?
-
صد هزاران شهر را خشم شهان ** سرنگون کردست ای بد گمرهان
- Ey yol sapıtmış kişiler, padişahların hışmı yüz binlerce şehri harap etmiştir.
-
کوه بر خود میشکافد صد شکاف ** آفتابی از کسوفش در شغاف 2815
- Dağlar bile, onların hışmından yarılır, yüzlerce parça olur… Güneş bile, onların etrafında döner, onları tavaf eder.
-
خشم مردان خشک گرداند سحاب ** خشم دلها کرد عالمها خراب
- Erlerin hışmı, bulutu kurutur, gönüllerinin kızgınlığı âlemleri yakar, yıkar.
-
بنگرید ای مردگان بی حنوط ** در سیاستگاه شهرستان لوط
- Ey kefensiz adamcıklar, ey yıkanmamış ölücükler, Lût Peygamber’in şehri nasıl yere battı, ne hale geldi? Bakın da görün!
-
پیل خود چه بود که سه مرغ پران ** کوفتند آن پیلکان را استخوان
- Fil de kim oluyor ki? Üç tane kuşcağız, o fillerin kemiklerini kırdı.
-
اضعف مرغان ابابیلست و او ** پیل را بدرید و نپذیرد رفو
- Kuşların en zayıfı Ebabil olduğu halde filleri, bir daha yamanmalarına imkân bulunmayacak bir tarzda yırttı, parçaladı.
-
کیست کو نشنید آن طوفان نوح ** یا مصاف لشکر فرعون و روح 2820
- Nuh tufanını duymayan yahut Firavunla Musa’nın savaşını işitmeyen var mı?
-
روحشان بشکست و اندر آب ریخت ** ذره ذره آبشان بر میگسیخت
- Ruh gibi olan Musa, onları mağlup etti, sulara boğdu; su da bunları zerre, zerre parçaladı.
-
کیست کو نشنید احوال ثمود ** و آنک صرصر عادیان را میربود
- Semud kavminin ahvalini, kasırganın âd kavmini mahvettiğini duymayan var mı?
-
چشم باری در چنان پیلان گشا ** که بدندی پیلکش اندر وغا
- Bir defacık olsun gözünü aç da gör: Savaşta filleri yıkıp öldürdüğü halde,
-
آنچنان پیلان و شاهان ظلوم ** زیر خشم دل همیشه در رجوم
- Bu derecede kuvvetli filler, bu kadar zalim padişahlar bile gönül hışmına uğramışlar, taşlanıp durmaktadırlar.
-
تا ابد از ظلمتی در ظلمتی ** میروند و نیست غوثی رحمتی 2825
- Ebediyen zulmetten zulmete gidiyorlar… Ne yardım eden var, ne imdatlarına yetişen!
-
نام نیک و بد مگر نشنیدهاید ** جمله دیدند و شما نادیدهاید
- İyi adla kötü adı duymadınız mı yoksa? Hakikati herkes gördü de siz görmediniz mi yoksa,
-
دیده را نادیده میآرید لیک ** چشمتان را وا گشاید مرگ نیک
- Görülmüş şeyi görülmemiş sanırsınız, meydanda olan şeyleri bile görmezsiniz ama ölüm, gözlerinizi adamakıllı açacak elbet.
-
گیر عالم پر بود خورشید و نور ** چون روی در ظلمتی مانند گور
- Tut ki âlem, güneşle, nurla dopdolu… Sen, kör gibi karanlıklara gittikten sonra elbette ondan uzakta kalırsın, mahrum olursun!
-
بی نصیب آیی از آن نور عظیم ** بستهروزن باشی از ماه کریم
- O kerem sahibi aya pencereni kapatırsan o ulu nurdan elbette nasibin olmaz!
-
تو درون چاه رفتستی ز کاخ ** چه گنه دارد جهانهای فراخ 2830
- Sen köşkten çıkmış, kuyuya girmişsin. Bu geniş âlemlerin ne günahı var?
-
جان که اندر وصف گرگی ماند او ** چون ببیند روی یوسف را بگو
- Kurt huylarıyla huylanmış olan ruh, Yusuf’un yüzünü nasıl görebilir, söyle!
-
لحن داودی به سنگ و که رسید ** گوش آن سنگین دلانش کم شنید
- Davud’un sesi dağlara, taşlara ulaştı da yine o taş yüreklilerin kulaklarına girmedi!
-
آفرین بر عقل و بر انصاف باد ** هر زمان والله اعلم بالرشاد
- Her an akla, insafa aferin! Doğrusunu Allah bilir ya!
-
صدقوا رسلا کراما یا سبا ** صدقوا روحا سباها من سبا
- Ey Sebâlılar, peygamberleri tasdik edin, Allah’a olan ruhu tasdik edin!
-
صدقوهم هم شموس طالعه ** یومنوکم من مخازی القارعه 2835
- Tasdik edin; onlar doğmuş güneşlerdir… Onlar sizi kıyametin azaplarından kurtarırlar.
-
صدقوهم هم بدور زاهره ** قبل ان یلقوکم بالساهره
- Tasdik edin; onlar kıyamet kopmadan önce, oraya varmanızdan evvel sizi de nurlandıran, âlemi de nurlandıran aydın dolunaydır.