-
پاسبان و حارس در میشود ** گرچه بر وی جور و سختی میرود
- Kapıya bekçi kesilir. Ona eziyet edilse yiyeceği lâyıkıyla verilmese bile o kapıyı bırakmaz.
-
هم بر آن در باشدش باش و قرار ** کفر دارد کرد غیری اختیار
- Orada karar eder, başka bir kapıya gitmez.
-
ور سگی آید غریبی روز و شب ** آن سگانش میکنند آن دم ادب 290
- Oraya bir garip köpek gelse oradaki köpekler, onu gece gündüz tedibederler.
-
که برو آنجا که اول منزلست ** حق آن نعمت گروگان دلست
- İlk konağına git. Oradan nimetlendin, o nimetin hakkı, gönlünü oraya rehin etmendir derler.
-
میگزندش که برو بر جای خویش ** حق آن نعمت فرو مگذار بیش
- Yerine git, o nimetin hakkını bundan fazla terk etme diye onu ısırırlar.
-
از در دل و اهل دل آب حیات ** چند نوشیدی و وا شد چشمهات
- Sen de gönül ve gönül ehlinin kapısından bir hayli âbıhayat içtin, gözlerin açıldı.
-
بس غذای سکر و وجد و بیخودی ** از در اهل دلان بر جان زدی
- Canın, ehlin diller gönlünden nice şükür, vecit ve kendinden geçiş gıdaları yedi.
-
باز این در را رها کردی ز حرص ** گرد هر دکان همیگردی ز حرص 295
- Sonra da yine hırs yüzünden bu kapıyı bıraktın, hırs yüzünden her dükkânın etrafında dönüp dolaşmadasın.
-
بر در آن منعمان چربدیگ ** میدوی بهر ثرید مردریگ
- O çömleği yağlı ihsan sahiplerinin kapısına, arda kalasıca bir tirit için koşup duruyorsun.
-
چربش اینجا دان که جان فربه شود ** کار نااومید اینجا به شود
- Bil ki can, asıl burada yağlanır, ümitsiz bir hâle düşenin işi burada düzelir.
-
جمع آمدن اهل آفت هر صباحی بر در صومعهی عیسی علیه السلام جهت طلب شفا به دعای او
- Hastaların, duasıyla şifa dilemek, şifa bulmak için her sabah İsa aleyhisselam’ın ibadet ettiği yerin kapısına toplanmaları
-
صومعهی عیسیست خوان اهل دل ** هان و هان ای مبتلا این در مهل
- İsa’nın ibadet yeri, gönül ehlinin sofrasıdır. Kendine gel, kendine ey derde müptelâ, sakın bu kapıyı bırakma.
-
جمع گشتندی ز هر اطراف خلق ** از ضریر و لنگ و شل و اهل دلق
- Halk her taraftan toplanır, kör, çolak, kötürüm, topal… Hepsi.
-
بر در آن صومعهی عیسی صباح ** تا بدم اوشان رهاند از جناح 300
- Sabahleyin İsa’nın ibadet ettiği yerin kapısına gelir, onun nefesiyle illetten kurtulmayı umarak bekleşirdi.
-
او چو فارغ گشتی از اوراد خویش ** چاشتگه بیرون شدی آن خوبکیش
- İsa, o güzel gidişli, evradını bitirince kuşluk çağı dışarı çıkar.
-
جوق جوقی مبتلا دیدی نزار ** شسته بر در در امید و انتظار
- Zayıf, perişan birçok dertlinin şifa ümidiyle kapıya oturup bekleştiğini görür.
-
گفتی ای اصحاب آفت از خدا ** حاجت این جملگانتان شد روا
- Dua ederde “Allah, hepinizin muradını verdi, maksatlarınıza eriştiniz.
-
هین روان گردید بی رنج و عنا ** سوی غفاری و اکرام خدا
- Şimdilik illetsiz zahmetsiz yürüyün, Allah’ın yargılama ve kerem etmesine doğrulun” der.
-
جملگان چون اشتران بستهپای ** که گشایی زانوی ایشان برای 305
- Hepsi ayaklara bağlı develere benzerken himmet edip bağlarını çözer.
-
خوش دوان و شادمانه سوی خان ** از دعای او شدندی پا دوان
- Onlar da hemencecik sıhhat bulup onun duasıyla neşelenerek yürür giderlerdi.
-
آزمودی تو بسی آفات خویش ** یافتی صحت ازین شاهان کیش
- Sen de bunca âfetlere uğradın, hepsinden tecrübeler gördün… Padişah meşrepli erlerden sıhhat buldun.
-
چند آن لنگی تو رهوار شد ** چند جانت بی غم و آزار شد
- Topallığın kaç kere düzeldi, canın kaç defa gamdan, mihnetten kurtuldu.
-
ای مغفل رشتهای بر پای بند ** تا ز خود هم گم نگردی ای لوند
- Sense gâfilcesine kendini de kaybetmemek için ayağına bir ip bağlamış durmaktasın be herif!
-
ناسپاسی و فراموشی تو ** یاد ناورد آن عسلنوشی تو 310
- Şükretmiyorsun, nail olduğun nimetleri unutmuşsun. Bu unutuş, o bal yediğin zamanları hatırına bile getirmiyor.
-
لاجرم آن راه بر تو بسته شد ** چون دل اهل دل از تو خسته شد
- Hulâsa o yol, sana bağlandı. Çünkü gönül ehlinin gönlü, senden incindi, sana darıldı.
-
زودشان در یاب و استغفار کن ** همچو ابری گریههای زار کن
- Çabuk onları bul, kusur dile, tövbe et. Bulut gibi ağla, inle.