English    Türkçe    فارسی   

3
2904-2928

  • خاک را گویی صفات آب گیر ** آب را گویی عسل شو یا که شیر
  • Toprağa yüzyıl su gibi arı duru ol desen, suya bal ol, süt kesil desen ne fayda!
  • خالق افلاک او و افلاکیان ** خالق آب و تراب و خاکیان 2905
  • Gökleri ve göklerdeki şeyleri yaratan… Suyu, toprağı ve topraktakileri halk eden Allah,
  • آسمان را داد دوران و صفا ** آب و گل را تیره رویی و نما
  • Göğe dönmeyi takdir etmiş, onu saf bir hale getirtmiş… Suyla toprağa da bulanıklık vermiştir.
  • کی تواند آسمان دردی گزید ** کی تواند آب و گل صفوت خرید
  • Gayri nasıl olur da gökyüzü bulanır, suyla balçık durulur?
  • قسمتی کردست هر یک را رهی ** کی کهی گردد بجهدی چون کهی
  • Allah, hepsine bir şey takdir etmiştir. Bir dağ, çalışmakla saman çöpü olur mu hiç?
  • جواب انبیا علیهم السلام مر جبریان را
  • Cebrîlerin Peygamberlerin cevabı
  • انبیا گفتند کاری آفرید ** وصفهایی که نتان زان سر کشید
  • Peygamberler dediler ki: “Evet… Allah, çekinip kurtulmaya imkan bulunmayan sıfatlar yaratmıştır.
  • و آفرید او وصفهای عارضی ** که کسی مبغوض می‌گردد رضی 2910
  • Fakat arızi sıfatlar da yarattı ki onları terk etmek mümkündür; herkesin nefretini kazanan kişi, o sıfatları terk eder, huylarından vazgeçerse herkesin sevgisini kazanır, herkes ondan razı olur.
  • سنگ را گویی که زر شو بیهده‌ست ** مس را گویی که زر شو راه هست
  • Taşa altın ol demek beyhudedir ama bakıra altın ol dersen yeri var; bakır pekâlâ altın olabilir.
  • ریگ را گویی که گل شو عاجزست ** خاک را گویی که گل شو جایزست
  • Kuma toprak ol dersen âcizdir, toprak olamaz. Fakat toprağa balçık ol desen bu söz yerindedir, toprak, balçık olabilir.
  • رنجها دادست کان را چاره نیست ** آن بمثل لنگی و فطس و عمیست
  • Allah, insana topallık, yassı, burunluluk, körlük gibi çaresiz illetler vermiştir ama,
  • رنجها دادست کان را چاره هست ** آن بمثل لقوه و درد سرست
  • Ağız, yüz çarpıklığı, yahut baş ağrısı gibi bazı illetler de vermiştir ki bunlara çare vardır.
  • این دواها ساخت بهر ایتلاف ** نیست این درد و دواها از گزاف 2915
  • Allah bu ilâçları, insanlara iyilik vermek için yarattı. Dertler, devalar saçma değil ya!
  • بلک اغلب رنجها را چاره هست ** چون بجد جویی بیاید آن بدست
  • Hatta dertlerin çoğunun devası, çaresi vardır. Adamakıllı aradın, üstüne düştün mü ele geçer!”
  • مکرر کردن کافران حجتهای جبریانه را
  • Kâfirlerin tekrar Cebrîce deliller getirmeleri
  • قوم گفتند ای گروه این رنج ما ** نیست زان رنجی که بپذیرد دوا
  • Onlarsa “Bu, bizim derdimiz, deva kabul eder dert değil.
  • سالها گفتید زین افسون و پند ** سخت‌تر می‌گشت زان هر لحظه بند
  • Siz yıllarca öğütler verdiniz, afsunlar okudunuz. Bizim de her lâhza derdimiz arttı, bağımız kuvvetlendi.
  • گر دوا را این مرض قابل بدی ** آخر از وی ذره‌ای زایل شدی
  • Eğer bu hastalık, iyileşecek bir hastalık olsaydı nihayet bir zerresi olsun geçerdi.
  • سده چون شد آب ناید در جگر ** گر خورد دریا رود جایی دگر 2920
  • İnsan susuzluk hastalığına uğrarsa içtiği su, ciğere gitmez… Denizi içse başka bir yere gider.
  • لاجرم آماس گیرد دست و پا ** تشنگی را نشکند آن استقا
  • Nihayet el ayak şişer... Su içmek, susuzluğu bir türlü geçirmez” dediler.
  • باز جواب انبیا علیهم السلام ایشان را
  • Peygamberlerin, tekrar onlara cevap vermeleri
  • انبیا گفتند نومیدی بدست ** فضل و رحمتهای باری بی‌حدست
  • Peygamberler dediler ki: “Ümitsizliğe düşmek kötüdür. Allah’ın ihsan ve rahmetlerine son yoktur.
  • از چنین محسن نشاید ناامید ** دست در فتراک این رحمت زنید
  • Böyle bir ihsan sahibinden ümit kesmek hiç de yaraşmaz. Bu rahmete el atın, yapışın!
  • ای بسا کارا که اول صعب گشت ** بعد از آن بگشاده شد سختی گذشت
  • Nice işler vardır ki ilk önce güç görünür de sonradan kolaylaşır, o güçlük geçer gider.
  • بعد نومیدی بسی اومیدهاست ** از پس ظلمت بسی خورشیدهاست 2925
  • Ümitsizlikten sonra nice ümitler var… Karanlığın ardında nice güneşler var!
  • خود گرفتم که شما سنگین شدیت ** قفلها بر گوش و بر دل بر زدیت
  • Esasen tutalım yürekleriniz taş kesildi, kulağınıza, gönlünüze kilitler vuruldu.
  • هیچ ما را با قبولی کار نیست ** کار ما تسلیم و فرمان کردنیست
  • Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz… biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Allah’a teslim olmak, fermanını yerine getirmektedir.
  • او بفرمودستمان این بندگی ** نیست ما را از خود این گویندگی
  • Bize o kulluğu o buyurdu… Bu söz söylememiz, kendiliğimizden değil ki!