-
آنچنانک حق ز گوشت و استخوان ** از شهان باب صغیری ساخت هان
- İyi bak, kendine gel! Allah, padişahları etten, kemikten küçücük bir kapı olarak halk etti ya.
-
اهل دنیا سجدهی ایشان کنند ** چونک سجدهی کبریا را دشمنند
- Dünya ehli olanlar, onlara secde ederler. Çünkü Allah’a secde etmenin düşmanıdır onlar!
-
ساخت سرگیندانکی محرابشان ** نام آن محراب میر و پهلوان 3000
- Dünya ehline bir fışkı yerceğizini mihrap düzdü… O mihrabın adı da bey, padişah!
-
لایق این حضرت پاکی نهاید ** نیشکر پاکان شما خالینیید
- Bu tertemiz kapıya lâyık değilsiniz ki… Temiz kişiler, şeker kamışıdır, sizse bomboş birer kamıştan ibaretsiniz.
-
آن سگان را این خسان خاضع شوند ** شیر را عارست کو را بگروند
- O çeşit köpeklere elbette bu çeşit bayağılık adamlar hürmet ederler. Öyle adi kişiye hürmet etmek, öyle adi adama inanmak, aslana ardır.
-
گربه باشد شحنه هر موشخو ** موش که بود تا ز شیران ترسد او
- Fare huylulara kedi bey olur. Fare kim oluyor ki aslandan korksun?
-
خوف ایشان از کلاب حق بود ** خوفشان کی ز آفتاب حق بود
- Fare huyludur, Allah köpeklerinden korkarlar,
-
ربی الاعلاست ورد آن مهان ** رب ادنی درخور این ابلهان 3005
- Uluların virdi, (Rabbimiz yücelerin yücedir) sözüdür. Bu aptallara lâyık olan Rab ise kendisinde Allah kuvveti vehmeden dünya büyükleridir.
-
موش کی ترسد ز شیران مصاف ** بلک آن آهوتگان مشکناف
- Fare, nasıl olurda savaş aslanlarından korkar. Onlardan korkanlar, misk ceylânlarıdır ancak.
-
رو به پیش کاسهلیس ای دیگلیس ** توش خداوند و ولی نعمت نویس
- Yürü ey çömlek yalayıcı, kâse yalayıcının yanına git… Onu kendine Allah say, velinimet say!
-
بس کن ار شرحی بگویم دور دست ** خشم گیرد میر و هم داند که هست
- Kâfi yeter artık… Uzun uzadıya anlatmaya girişsem beyler, padişahlar, hem kızarlar, hem de anlattıklarımın kendilerinde olduğunu bilirler anlarlar.
-
حاصل این آمد که بد کن ای کریم ** با لیمان تا نهد گردن لیم
- Hulâsa ey kerem sahibi, alçak nefse iyilik etme, kötü davran da alçaklarla beraber o da sana boyun eğsin, teslim olsun.
-
با لیم نفس چون احسان کند ** چون لیمان نفس بد کفران کند 3010
- Alçak nefse ihsanda bulunursa alçaklar gibi nimeti inkâr eder, azgınlaşır.
-
زین سبب بد که اهل محنت شاکرند ** اهل نعمت طاغیند و ماکرند
- İşte mihnette, meşakkatte bulunanların şükretmesi, nimet ve devlet sahiplerinin azgın ve hilebaz olmaları bu yüzdendir.
-
هست طاغی بگلر زرینقبا ** هست شاکر خستهی صاحبعبا
- Altınlarla bezenmiş kaftanlara bürünen beyler, padişahlar azgın kişilerdir. Abaya sarınan yoksul yok mu? Şükreden odur işte.
-
شکر کی روید ز املاک و نعم ** شکر میروید ز بلوی و سقم
- Mal, mülk, devlet ve nimet sahipleri hiç şükrederler mi? Şükür mihnetten ve meşakkatten biter, gelişir.
-
قصه عشق صوفی بر سفرهی تهی
- Sofinin boş sofraya sevdalanması
-
صوفیی بر میخ روزی سفره دید ** چرخ میزد جامهها را میدرید
- Bir sofi bir gün çiviye asılmış bir sofra gördü. Vecde geldi, dönmeye, oynamaya başladı, elbisesini yırtıyor.
-
بانگ میزد نک نوای بینوا ** قحطها و دردها را نک دوا 3015
- İşte azıkların azığı... İşte kıtlıkların, dertlerin devası diye nâralar atıyordu.
-
چونک دود و شور او بسیار شد ** هر که صوفی بود با او یار شد
- Dumanı başından çıkıp neşesi, zevki arttıkça arttı… Sofilerde ona uydular, semâa başladılar.
-
کخکخی و های و هویی میزدند ** تای چندی مست و بیخود میشدند
- Kih, kih gülmeye, hay huy etmeye koyuldular… Defalarca kendilerinden geçip kendilerine geldiler.
-
بوالفضولی گفت صوفی را که چیست ** سفرهای آویخته وز نان تهیست
- Herzevekilin biri, sofiye “Çiviye asılı ve içinde ekmek olmayan bomboş sofra nedir ki seni bu derece zevke, vecde getiriyor?” dedi.
-
گفت رو رو نقش بیمعنیستی ** تو بجو هستی که عاشق نیستی
- Sofi dedi ki: “ Yürü git be… Sen manasız bir suretten ibaretsin… Sen varlık peşinde koş, âşık değilsin sen.
-
عشق نان بی نان غذای عاشق است ** بند هستی نیست هر کو صادقست 3020
- Aşığın gıdası, ekmeksiz ekmeğe âşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz.
-
عاشقان را کار نبود با وجود ** عاشقان را هست بی سرمایه سود
- Âşıkların varlıkla işi yoktur… Âşıklar, kârı sermayesiz elde ederler.
-
بال نه و گرد عالم میپرند ** دست نه و گو ز میدان میبرند
- Kanatları yoktur, âlemin etrafında uçarlar… Elleri yoktur, topu meydandan kaparlar!